Bu blog'ta yazılanların her hakkı yazarın kendisine aittir. Kaynak gösterilmeden ve izni olmadan hiçbir yerde yayınlanamaz.

BALODAKİ DAVETLİLER

Popüler Yayınlar

25 Eylül 2010 Cumartesi

Hoşçakal Anne, Bir Daha Görüşmeyeceğiz (SORRY MAMA)

(http://blog.paran.com/blue5191/24320503)


"Choo choo train a-trackin` down the track



Gotta travel on, ain`t never comin` back


Ooh ooh got a one way ticket to the blues"


Son günlerimin filmi olsa soundtrack'i bu olurdu... Kafamda sürekli dönen söz: one way ticket, one way ticket, one way ticket to the bluuuueeees...

Yaklaşık 10 gün öncesinde; tatil yaptığım yerin diskosunda sadece bir ama bir kere çalan fakat dans ettiğim onca şarkı arasından en keyifle dans ettiğimdi; sözlerini de aynı zamanda söyleyerek...

Hayat da böyle değil mi zaten? Hüzünlü bir şarkı sözüne hareketli bir tempo; ve dans ediyorsunuz gözlerinizde yaşlar varken. ("Dancing with tears in my eyes")

Nasıl eğleniyordum... Ta ki annem devreye girip müthiş annelik kabiliyetlerini sergileyene kadar. Ta ki sahneye o adımını atıp tüm oyunu berbat edene kadar. Nasıl başrolde hissediyordum kendimi; nasıl ışıklar altında; nasıl kendini ifade ederken; nasıl özgür; nasıl mutlu...

Boşroldeki kızı sahne arkasında ağlatan tipler vardır ya; şaşırsın yapamasın diye. Annem öyle değil. Annem basbaya sahneye çıkıp yerle bir edenlerden oyunu. Perdeleri falan indiriyor. Ateşe verebiliyor tüm salonu.

Son günlerde bir söz daha var aklıma takılan; "J'ai tué ma mere". Meali "Annemi öldürdüm". Yeni bir Fransız filmi ama film hakkında pek bir bilgim yok.

(http://www.kfilmsamerique.com/affiche_jai_tue_ma_mere.shtml)
Ne kadar masum ne kadar çaresiz değil mi? Ben de senelerce böyleydim annemin ellerinde. Bu kadar masum bu kadar çaresiz. Ama bir insan size durduk yerde tekme atıyor, durduk yerde kalbinizi kırıyor, sizi üzüyor, etrafınızdaki insanları kaybetmenize neden oluyor, kırıyor, kırıyor, kırıyorsa; onu sonsuza kadar affedemez ve ona sonsuz kadar şans veremezsiniz öyle değil mi? Ben de kendi içimde öldürdüm onu. Yok artık benim için. Yani üç beş paylaştığımız şey; üç beş fikir alışverişi, üç beş bana aldığı bluz, pantolon da olmaz olsun. Yeter artık ya. Bu ne, "Ben senin annenim", "Ben iyi anneyim" ayaklarına bir insana artık bu kadar da köle muamelesi yapılmaz. Bu kadar kukla yerine konulmaz. Bir insanın hayatına, en ufak şeylere kadar yaptıklarına, nerde durduğuna, kiminle konuştuğuna bu kadar müdahale edilip olaylar çıkarılmaz. Ondan şu an gerçekten nefret ediyorum. O benim için kurbanını acımasızca boğan psikopat bir katilden farksız. Laf anlatılamaz birisi. Defalarca söyle; canımı yakıyorsun; böyle yapma de; neden böyle yapıyorsun de; anlatmaya çalış; yaptığının bir anlamı yok de; beni korumana gerek yok de; beni koruman gereken hiçbir durum yok ortada de; de; de; de... Dediğim gibi, mantıklı bir insanla konuşmuyorsun. Ona çok söyledim. Yapma dedim; beni kaybedersin dedim. Yapmaya devam etti. Çünkü aslında beni falan sevmiyor. Dünyada doğan bebeğini çöpe atan anneler var mı? Var. Öyleyse sırf anne olduğu için, onun beni aslında çok seviyor falan olduğunu varsayamayız.

Durum şu: O, "çocuğu için saçını süpürge eden  fedakar anne" rolünü çok sevdi. Çünkü kendi hataları yüzünden bir zamanlar parlak olan kariyerinden şimdi geriye hiçbir şey kalmamışken; ve insanlarla arası yokken; arkadaşları kalmamışken; evliliği fiyaskoyla sonuçlanmakla beraber bir de üstüne kocası ölmüşken; bir zamanlar; yani gençliğinde; "Türkiye'nin en güzel asistanı"  olarak anılan, öğrencilerinin, hocalarının, bütün mahallenin aşık olduğu ve herkes ama herkesin hayranlık duyduğu güzellikte bir kız olup da; şimdi son derece şişman, bakımsız ve çirkin bir kadınken (ama gene kendi hatası yüzünden) elinde kalan ve bir de insanların takdirini toplayabileceği; hayata, kendi ego'suna, ona buna, ele güne karşı tek kozu buydu; ama şunu unuttu; bir yerde durmayı bilmezse o kozun baş kahramanını elden kaybedeceğini. Beni yani.

Kısacası annem akrabalarımızla gittiğimiz şu üç beş günlük tatilin içine sıçtı. O, nadir çok sevdiğim akrabalarımdan olan insanlarla da zaten kendi arasını piç etti; beni de çok ama çok zor bir duruma soktu.

Bu yazıyı kaç kişi okur ve ne düşünürler bilmem. Belki yadırgarsınız. Çok haklısınız; anne kutsaldır; cennet annelerin ayakları altındadır; ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar vs vs vs. Ama söz konusu kişi 'anne' de olsa; size hayatı zehir etmeye ant içmiş gibi davranıyorsa; böyle davranamazsınız. Anne kutsaldır; elini öpeyim; o beni geçen bayram günü zırıl zırıl ağlattığı gibi bu sefer de işte öyle ağlatsın; ve hala kendini haklı sansın ve ben hala sakin olayım... diyemezsiniz. Diyebilen varsa da mazoşist eğilimlerinden şüphe ederim.

Bu noktada EMINEM'i hatırlamamak mümkün değil:

Have you ever been hated, or discriminated against?



I have, I've been protested and demostrated against
 
(Hiç nefret edildiniz mi ya da ayrımcılığa uğradınız mı?
Ben uğradım, protesto edildim ve aleyhime gösteriler yapıldı)
 
diyen Eminem'i ilkgençlik dönemlerimde de dinlerdim ve aşıktım ona işte. (Bkz: Orion. Orion'ın sesinin Eminem'e benzemesi ve Eminem'in şarkılarını esprili bir dille söylemesi vs.)
 
See what hurts me the most, is you wont admit you was wrong



Bitch, do your song, keep telling yourself that you was a mum


But how dare you try to take what you didn't help me to get


You selfish bitch, I hope you fucking burn in hell for this shit!


Remember when Ronnie died and you said you wished it was me?


Well guess what, I am dead, dead to you as can be
 
(Canımı en çok acıtansa; hatalı olduğunu itiraf etmiyor olman
K*****! Şarkını yap, kendine bir anne olduğunu söyleyip dur
Ama nasıl almaya çalışırsın benden ulaşmama yardım etmediğin şeyi
Seni bencil o******, umarım cehennemde yanarsın bütün bu rezaletten dolayı
Ronnie öldüğünde, hatırlıyor musun, keşke sen ölseydin, dedin
E, tahmin et bakalım, ölüyüm zaten ben, ölüyüm senin için)
 
 
Ve işte böyle... Ayrıntılara pek girmeyeceğim... Ama anne devri de burada bitiyor benim için. Blues'a bir bilet lütfen diyorum; çünkü hayatta daha da yalnız olduğumu anladım; anneannem de olmasa yapayalnız hissedebilirdim kendimi. En çok o destek çıktı tüm zor zamanlarımda. Dedem öldüğünde, üzüldüm evet, herhangi tanıdığım ve bir şekilde sevdiğim biri ölmüşçesine üzüldüm. Çok da sevmezdim, o ayrı. Aksi bir adamdı çünkü, hastalığından da önce. Keyfini çok düşünürdü ve insan kırmaktan da kaçınmazdı. Beni kırmaktan, en azından. Bütün azarlarını bana yöneltirdi, çünkü gücü bana yeterdi. En sevdiceği biriciği ise annemdi. Sevgili kızı. Onu işte çok severdi. Anneanneme gelince; onun bana destekleri sonsuz. O annem gibi bir yandan desteklerken 10 misli yıkmadı, beni incitmedi, beni anlamaya çalıştı, beni güçsüzleştirmektense bana güç verdi; ilk başta kendi güçlü biri olarak karşımda. İnsanlarla ilişkileri olsun; ilerlemiş yaşına rağmen genç gösteren o tatlı yüzü ve en önemlisi güler yüzü olsun; bir anneanneye göre modern yaklaşımları, esprileri, çalışkanlığı ve sorunlar karşısındaki soğukkanlılığı ve baş etme yeteneği olsun, hep hayranlık duyduğum bir insandır. İşte o öldüğünde; çok ama çok üzüleceğim biliyorum. İnşallah gecinden olur.
 
Yalnız olduğumu anladım derken; ta küçüklükten hissetmişim gibi; küçükken de en sevdiğim çizgi film Yalnız Kovboy Red Kit'ti.. Nasıl sürerdi atını gün batımına doğru... Hüzünlü ama bir o kadar da güçlü, tıpki üzerinde at koştuğu dağdaki bir kaya gibi. (O çizgi filmi biricik babam da çok severdi.)
 


Ben zavallı bir kovboyum; yalnız...Ve evden çok uzakta...


Ama Einstein ne demiş? Zorlukların göbeğinde fırsatlar yatar, demiş. Annemin sırf kendi kafasında kurdukları yüzünden, sırf ama sırf, olay çıkardığı günün ertesi tek başıma iskelenin oraya gidip, denize yakın bir şezlong bulup, akrabalarımı, kırdığı ve ilişkileri piç ettiği insanlar listesine bir yenisi olarak eklenen onları; daha sonra olacakları; gecemin günümün tatilimin; bir kez daha, annem yüzünden nasıl mahvolduğunu düşünmemeye çalışarak, çıkardım kağıdı kalemi, Harvard doktora programı için 'statement of purpose' (niyet mektubu) yazdım. Şu an taslak halinde; ama hep erteliyordum bunu. Ya da kendimden bile bazen sakladığım; ve çoğu kişinin bilmediği bazı zorlukları, tabi ki duygu sömürüsü yapmadan, ama dürüstçe kağıda dökmekten korkuyordum. Şöyle demişti hoca; eğer sizin kişiliğinizde etkisini olduğunu düşünüyorsanız; yazın; ne kadar kişisel olursa olsun; çekinmeyin...  
Yani, uzun lafın kısası, hayatta tanıdığım en mükemmel insan; en film kahramanı; en dünyayı kurtaran adam; en hüzünlü savaşçı; en sohbet ettiğim düşünür; bilge; en iyi oyun arkadaşım, birlikte korku filmi izlediğim insanlar arasındaki favorim; esprilerini en çok sevdiğim; gülüşüne en çok hasret kaldığım; fikirlerine en çok güvendiğim; zekasına en çok hayran olduğum; bana hayattaki bırakmaman gereken değerleri; bana hayatta değer vermen gereken şeyleri bir bir öğreten; sevgiden; şiirlerden; ülken adına savaşmaktan; alçakgönüllülükten; insanları anlamaya çalışmaktan; kimseyi küçümsememekten; asla yılmamaktan; düştüğün zaman ayağa kalkmaktan; inanmaktan... ve öldüğü gece ise ölümden; korkulacak bir şey olmadığından bahseden
 
babam
 
yok artık.
 
(uzun zamandır yok)
 
ve anneme, anne benim babam yok zaten ve bir anneye ihtiyacım var; dedikçe, o da yavaş yavaş eksildi.
 
alçaldı.
 
Babamın sözlerini bile, ve zaaflarımı bana karşı kullandı.
 
Sen hastayken ben seni çektim, ben sana baktım, dedi.
 
Ben de ona diyorum ki; hoşçakal anne, bir daha görüşmeyeceğiz.
 
Umarım hayattaki hatalarını fark eder, ve toparlar; ve en önemlisi mutlu olmayı öğrenebilirsin. Çünkü her şeye rağmen bunu isterim.
 
Ama hayattaki hatalarının sorumlusu ben değilim.
 
Ve eğer ben hastayken bana baktığının bedelini ödememi istiyorsan; ben inanıyorum ki babamın ölümünden bu yana geçen seneler boyunca fazlasıyla ödedim. Artık 'yokum'. Artık sana, baskılarına, haksız suçlamalarına ve hakaretlerine, hayatı zehir etmene, sürekli rahatsız edici yorumlarına vs vs. (artık uzatmak istemiyorum); sana boyun eğmeyeceğim.
 
Annem dün, yaptıklarını yine, bir kez daha anlamadan, yine, bir daha kendini haklı sanarak, yine bir kez daha bir değil birkaç  kırık kalp bırakarak arkasında, ve son gece ise ağlayarak Isadora'ya geri döndü. Ona mutluluklar. Umarım gerçekten mutlu olabileceği bir hayat kurabilir.

10 yorum:

  1. allahım...bu kız yazmıyordu ne güzel yazmış diye heyecanlanmışken , suratımdaki sevindirik ifade her cümlede biraz daha silindi ve yerini ağlamaklı bir surata bıraktı.

    Sevgili Baby
    Jeans :) canım benim , benim de anneme kızdığım zamanlar elbette oluyor, ve anneler de insan, hata yapabiliyor, insanları kırabiliyorlar.

    Bazen çevremizdekileri, oldukları gibi kabullenmeliyiz, anladığım kadarıyla sen bunun alasını yapmışsın zaten, sen şuan değişik bir ruh hali içindesin anlıyorum ama ... anneni düşünsene, o da eşini ( aşık olduğu, bağlandığı adamı) babasını ( senin anlattığın kadarıyla ona en çok benzeyen akrabasını) kaybetmiş. Kızına yoğunlaşmış bu yüzden.Sen yapma desen de anlamak istemedi belki de, belki de birgün teşekkür edecek bana gibi düşünerek devam etti, işin ciddiyetini farketmedi.

    Bilmiyorum, hayat senin hayatın beybi.Tabi ki kararlarını kendin ver ve istersen tek gidişlik biletini cebine koy.Ama , anneannem dedemle evlenebilmek için evden gitmiş.Onun da annesi gaddar, herşeyine karışan biriymiş.Reddetmiş aileden anneannemi.Sonrasında anneannem af dilemiş annesinden ama annesi dışlamış affetmemiş ve küs ölmüş annesi.Bilemiyorum buna değer miydi...anneannemi bu bayram 20-30 sene sonra annesinin mezarına götürdük.

    Sanırım içinde birikenleri yazıya aktarmışsın ama bu yazıyı birdaha okuma bence ve herşey yazıda kalsın, tekrar canlanmasın kötü hatıraların, babanın anılarıyla mest ol :) ve anneni affet...bence yani... burdan yazmak kolay.

    kendine çok çok ama çok iyi bak :) netteki arkadaşın Hazal :)

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Hazal çok teşekkür ederim içten yorumun için. Ben, yazıya aktarmadım ama, ona bir uzmandan yardım almasını şart koştum. Psikoloğa giderse onunla görüşeceğim. Bu kendisi için de iyi olacak çünkü hemen hemen bütün arkadaşlarıyla kavga edip küstü, herkesi teker teker kaybetti. inanılmaz agresif ve her şeyi yanlış anlıyor. tüm insanları komplo kuran kötü kalpli varlıklar olarak değerlendirebilip, inanılmaz kalp kırıcı oluyor, insanlara durduk yerde bağırıyor, sonra kendisi de ağlıyor. bütün bu tavırları tabi, iş yaşantısına da yansıyor ve sıkıntı üstüne yeni sıkıntılar doğuyor.

    benim en çok kızdığım ise etrafımdaki değer verdiğim insanlarla teker teker onun çıkarttığı kavgalar ve müdahaleleri yüzünden aramın bozulması. konu sırf ikimizin kavgaları değil yani.

    neyse.. tekrar sağol :)

    sevgiler

    YanıtlaSil
  3. istersen yayınlamayabilirsin canım ,

    valla anladığım kadarıyla annenin psikolojik danışmanlığa ihtiyacı var :( ama bak sen de anlatmışsın, demek ki o da bu erken gelen ölümlerden etkilenmiş, hayatı altüst oldu belki de, Şimdi onu sen bırakırsan kim kalıcak yanında.Anlıyorum böyle bir baskı altında bırakılmak sinirini bozuyordur, yani benimkini bozardı kesin.Ben neden bu sorumluluğu almalıyım diye düşünürdüm ama şuan ona destek olabilecek kişi sensin.Psikoloğa elbette gitsin, hayatını düzene soksun ama bence bu süreçte onu yalnız bırakma...Yoksa onu tamamen kaybedebilirsin.

    Umarım yazdıklarımda sana kırıcı gelebilcek birşey yoktur :) ben sadece dışarıdan gözlemci olarak bakabilirim olaya.Lütfen bağışla beni seni kırdıysam :)

    YanıtlaSil
  4. haklısın. ama şunu fark ettim; ben bu davranışlarından ötürü onu ne zaman affedip tekrar arayı düzelttiysem, o o kadar haklı sanmaya devam etti kendini. (evet çok iyi gidiyorum, aynen böyle devam, dedi kendi kendine) sanki ben onun haklı olduğunu anlamışım da ondan onunla aramı düzeltmişim gibi algıladı. bu yüzden şimdi belki beni kaybetme korkusuyla bi nebze olsun bir şeyler yapabileceğini düşünüyorum; kendi iç dünyasını ve kendi hayatını yola sokmak adına.

    bir de tam ifade edemedim galiba; annemle babam birbirine hiç benzemez(di). ortak bazı müzik zevkleri, işte çok genel şeyler vs dışında.

    belki de bu yüzden iyice yalnız hissettim babam gidince; çünkü hayatımın hiçbir döneminde annem beni onun kadar anlamamıştır; ya da onun gibi arkadaş olmamıştır bana. çoğu zaman bir yabancıyla yaşamak gibiydi, beraber yaşadığımızda. alakasız biriyle seni aynı eve koymuşlar ve geçinmeye çalışıyorsun gibi.

    egosu da çok yüksek biridir ayrıca; zekidir de, ve zeki olduğunu da her defasında ispatlamayı seven biridir.. (bu karşındakini aşağılamak noktasına varsa da)

    ve tekrar yorumunu gördüğüme gerçekten sevindim. :) umarım fazla sıkıcı yazmıyorumdur.. :)

    YanıtlaSil
  5. hayır hayır :) ne sıkıcısı :) sana bir nebze yardımım dokunsa ne kadar mutlu olurum anlatamam :) dertleşebilirz yani :)

    anlıyorum... ben de mesela annem bir yere gider , babamla aynı yerde kalınca bir kopukluk olur, bu kadar olmasa da anlaşamadığımız noktalar çoktur.İstemeden kırabilir beni mesela.Ama sonra özür diler yani... Belki de eğer zekiyse yani, yaptığı hataları farkedecektir, doğru yoldasındır yani. :)

    YanıtlaSil
  6. evet 'kopukluk'; tam da bu. hani bazı insanlarla olur ya, çok fazla sözcük sarf etmeye gerek kalmaz, anlar o dediğini, gözleriyle hissettirir ya da bir şey. bazılarıyla da bir kopukluk vardır; en yakınlarımızdan bile olsa. bir şekilde bir farklılık vardır; yapımımızda, ya da düşünce şeklimizde ya da her ikisi; bazen ne söyleseniz olmaz, bazen anlaşamazsınız bir türlü; bu farklılık kendini hissetirir.

    ben annemin hep benden daha zeki olduğunu düşünmüşümdür. aslında hayranlık duyduğum yönleri de çoktur. (belki sonra yazarım bir başka günlük sayfasında) ve kıskandığım yönleri de. ama yenilgiyi kabul etmeyen birisidir. ve o psikoloğa gitmeyi yenilgiyi kabul etmek olarak görecektir.
    (fakat şu haliyle, kendi annesi, kardeşleri, ben ve diğer insanlar; herkesi ama herkesi kırıyor- çok fazla hem de-)

    ama bakalım bu sefer çok net bir dille anlatmaya çalıştım; bazı davranışlarının ne kadar saçma ve ne kadar incitici olduğunu.

    belki işe yarar..

    zaman gösterecek. :)

    not: küçük sırlar'ı hiç izlediysen; biraz oradaki kızıl saçlı kahküllü kızın annesine benziyor. (asıl kızın en yakın(ve depresif) arkadaşının annesine)

    YanıtlaSil
  7. eminim hatasını farkedecektir canım :) sonuçta senin annen ve zeki bir kadın.Gurur meselesini atlatacaktır bence =)

    YanıtlaSil
  8. inşallah diyoruz. :)

    sevgiler, teşekkürler dert ortaklığın için :)

    YanıtlaSil
  9. Merhaba, tesadüfen buldum burayı. Aslında benim annemde sizin anneniz gibiydi biraz. Ve itiş/kakış ve azarlamaları neticesinde anne sevgisinden yoksun biri olarak yetiştim. İhtiyaç duyduğum tüm sevgiyi, alakayı anneannemden gördüm. Benim için de anneannem annemden öncedir, hatta ona anne derim; kendi annem de ifrit olur. Ama açıkçası hiç umursamıyorum. Bunu kalpsizlikle söylemiyorum. Çünkü üstünden çok sular geçti, büyüdüm bir aile kurdum ve anne oldum. Anne olduktan sonra onu cezalandırmamın yanlış olmadığını farkettim. Çünkü anladım ki çocuğuna ne kadar sevgi verebiliyorsan o kadar karşılığını alıyorsun. Ve hayat koşulların, içinde bulunduğun ruh halleri nasıl ve ne olursa olsun hiçbirşey bir annenin çocuğuna sevgi verememesi engelleyemez, engellememeli. Eğer onu engelleyen birşey vardıysa, bu onun düşüncesizliğiydi, düşüncesizliğinin bedelini ben yıllarca ağız dolusu "annem" diyemeyerek ödedim, şu saatten sonra da "annem" demiyorum, hatta "anne" demek bile güç geliyor. Öyle çarpık bir ilişki inşaa etmiş ki altında ezilsin istiyorum hatta....


    Dilerim gelecekte bir çocuk sahibi olursanız, bu acı tecrübe ve izlenimlerinizden feyz alarak iyi, sevgi dolu, anlayışlı bir anne olursunuz.


    Sevglier

    YanıtlaSil