Bu blog'ta yazılanların her hakkı yazarın kendisine aittir. Kaynak gösterilmeden ve izni olmadan hiçbir yerde yayınlanamaz.

BALODAKİ DAVETLİLER

Popüler Yayınlar

21 Eylül 2013 Cumartesi

Rooftop party'de başlayan bir ateş.....li aşk :)

Ya da ne demeliyim? Almeida'da Aşk; Aşk: Sonbaharda bir Ağaç; Rüzgar ve Düşen Yaprak. Hayır hayır romantikleştirmeyelim.

Onu bir Rooftop parti'de, yabancıların arasında,  o gece Almeida'nın ışıklarına bakan o çatıda, hafif rüzgar ve konuşulan binbir yabancı dilin; şarap kadehi tokuşturma seslerinin ve yüzlerin içinde...



Yüz...?

İtiraf ediyorum önce seksi karnını fark ettim. Burada çirkinleşebilirim. Ama onu çok seksi buldum. Bej-kahve tonlarında üstü yazılı bir t-shirt giymişti, umursamaz, seksi ve serseriydi.

River, tip olarak tam buna benzemese de, skater boy gibi bir giyimi, enfes esmer bir teni ve karın kasları vardı:)

Saçlarım bukleli, kumral, üzerimde kot ceket; içinde hafif göğüs dekolteli bir büstiyer ve boynumda kalp ve anahtar şeklinde bir kolye vardı.

Candice. Buna benzer bi halim vardı. Kendimi harika hissediyordum. Aşk budalasına hava atıyordum.


Uykudan uyanıp melez arkadaşımın doğum günü partisine gelmiştim. Orada beni önceki Sevgililer Günü öncesi terk eden eski romantizm objemi görmüştüm. Ne desem? Romantik kimsem. My somebody? Lover? No. Öptüğüm birisi evet. Bir tür kahraman? Gibi. Kalp acısı? Kesinlikle. Bir kalp kırıklığı hikayesi. Ümit ve yarı yolda bırakılma. Once edilmiş büyük laftan sonra ortadan kayboldu. Twitter'da kızlarla fingirdeşmelerini gördüm. Isadora'dan bana hediye getirecekti... Getirdi de. Bir şişeye hapsedilmiş olarak Isadora denizinin, kumsalının, limanının havası... Seni şiirsel hergele! Seni aşk budalası! -Burada frene basıyorum; o başka bir hikaye. 




Ve bütün bu düşüncelerin içinde.. Ben River'ı gördüm. Bir iki şakalaştık. Yok böyle bir cool'luk. Adamın umuru değilim. Ama bir şey çekiyor beni ona sanki görünmez bir tığ, bir atkı örüyor benim boynumdan onun boynuna; bizi birbirimize yakınlaştıran; bizi hazırlayan; yaklaşan kışa. O zaman bahar sonuydu. Ama yaz çabuk geçen bir fırtınadır; sonra kuşlar göç eder. Ve hep kalacak bir misafir gibi oturur kanepeye kış. Yorgun, teni soluk, soğuk bir misafir gibi; hikayeler saklayan.

Bana fındık-fıstık ikram etti. "İster misin?" dedi. Bu tarafa doğru bakıyorsun da. (Yiyecekmiş gibi:)) Aldım. Aslında benimle konuşsun diye bakıyordum sanırım. Sebebini hiç bilmiyorum. Onu ilk gördüğümde tipsiz bulmuştum. Hatta o elini uzatmış tanışmak için, ben görmemişim bile. Sonra tıpkı SİMS oyunundaki gibi, bir başkası, daha güçlü birisi -bi varlık? devreye girdi ve beni ona programladı sanki...

Oradaki birtakım kızlarla birtakım samimi kareler veriyordu (Sinir oldum) ama şakalaşır gibiydi. Çok flörtöz bi hali yoktu. Daha ziyade arayışta olmayan biri gibi duruyordu.

Sonra uzun uzun sohbet ettiğimizi ve bir salağın daha buna dahil olmaya çalıştığını hatırlıyorum...
Bu diğer tip de beni kazanmaya çalışıyordu ama pek şansı yoktu. Asker pilotmuş. "Uçuracaktı seni" diye River daha sonra bununla dalga geçti :)

River o sohbette bana İngiltere'deki yaşamından ve eski kız arkadaşından söz etti. Dudaklarına yapışmış şarabı anımsıyorum. Şaraplı dudaklarının bitimi; kıvrım, düzgün burnu, yüzünün yandan görünüşü. Ondan hoşlanmıştım.


Beni kaldığım kampüsteki yerime kadar yürüyerek bıraktı. Yolda konuşmaya devam ettik. Bu arada eski erkek arkadaşımla gittiğim Goran Bregovic konserinin yapıldığı yere yakın bir yerden geçtik; hatıralar hatıralar... Zihnimizin daimi konukları; hiç yaşlanmayan; hiç terk etmeyen; duygu-evimizi. İçimizdeki o kırılgan, camdan sarayı...


Bir de kedimi anlattım. Kedim benim ah!.. Bir zamanlar hayatımdaki tek erkekti. Beni sorgusuz sualsiz seven. Üzgün olduğumda gözyaşımı yalayan bir hayran; bir aşık; bir dost... Onu hayatım boyunca hatırlayacak ve özleyeceğim...

Sonra okuduğum kitaplardan söz ettim... Ve konuştuk...



O benim Jay-Z'im olabililr mi?
Ben onun Bee'si;
Baby boy, you stay on my mind, fulfill my fantasy? 

Vedalaşırken kollarını açtı. "Sarılmayacak mısın bana?" gibisinden. Yolda bir ara da parfümümü çok beğendiğini söyledi (O gece Paris'i sürmüştüm; aslına bakarsanız her sürdüğümde övgü alırım:)). Aslında emin gibiydim o an, benden çok hoşlandığına... Beni show'una çağırdı. Gidecek miydim? Evet!

Ve hikayemiz böyle başladı...

-M. Curie