Bu blog'ta yazılanların her hakkı yazarın kendisine aittir. Kaynak gösterilmeden ve izni olmadan hiçbir yerde yayınlanamaz.

BALODAKİ DAVETLİLER

Popüler Yayınlar

21 Kasım 2010 Pazar

Gündem

Gündemimdeki bir numaralı olay:

Sınav yaklaşıyor...

Bunun bilincinde geçtiğimiz günlerde zamanla yarışarak günde 200, 250, 400... soru çözmeye uğraştım; 8-9 saat çalıştım... Sonra isyan ettim; çünkü asla 400'e ulaşamıyordum. (Burada aslında 'ulaşılabilir hedef koyma'nın önemini vurgulamak istiyorum) Sonra canım sıkıldı. Asla 'muvaffık' olamayacakmışım gibi hissettim. (Kelimeyi yanlış yazmış olabilirim.)

Güzel bir haber aldım X üni.'sindeki hoca diğer üni.deki hocamı arayıp beni asistan almak istediklerini söylemiş. Bu yıllardır duyduğum en güzel şeydi. Gerçekten çok sevindim çünkü X gibi mükemmel bir üni.deki hocaların beni bu denli beğenmiş olabilecekleri falan...Aklıma gelmemişti. Sonra bana bir özgüven geldi; bir mutluluk bir "Şansım döndü artık" duygusu geldi; bir "Hayallerime ulaşabilirim" duygusu... Harika bir histi...



Gündemimdeki iki numaralı olay:

Sonunda rejimi biraz oturttum gibi! Bunun kıvancı içindeyim. Şişman günlere elvedaaa... Şu şubata kadar, şu bahar döneminin başlangıcına kadar 8 kilo verebilsem kafi. Bundan 8 kilo azken, hala aslında kilolu olmama rağmen kıyafetle hiç kilolu değilmişim gibi gösterebiliyorum! O da Şubat'ta beni idare eder. Bayan Fakülte Birincisi'nin 30 kilo vermiş olması büyük bir ilham. Kız incecik şu anda. Harbiden 'incecik' hala ayy kilo vermem lazım diye ortalıkta dolanıyor ama. Kızım diyorum az gayret, az daha; bulemik olcaksın bu ne yaaa. Tüy kadarsın zaten. Ama aslında iyi benim öyle bir arkadaşımın olması, çünkü iştahlı insanların yanında ben de zıvanadan çıkıyorum.



Gündemimdeki üç numaralı olay:

Yeni biri var ufukta ben ona Arabistanlı Lawrence diyeceğim. Yakışıklı... Tatlı, güleryüzlü. Ama benim kriterlerime göre eğitiminin pek süper olmamasından kaybediyor; yeterince başarılı bulmuyorum sanırım. Ama diğer yönlerden hoşuma gidiyor. Projecilerden; bir arkadaşımın arkadaşı; ev arkadaşı daha doğrusu; onu görür görmez çok tatlı olduğunu düşünmüştüm; sanırım o da benim için aynı şeyleri düşündü. Şimdi İngilizce derslerine falan gelecek... Ama içime sinmiyor...

Bu arada arada bir de Y.H.'yi özlüyorum gibi gibi hissediyorum. Ama bayram oldu seyran oldu aramadım bile. Arada bir böyle domuzluğum tutuyor. Salak herif. İflah olmaz o. Hala başka öğrencilere gözümün önünde mavi boncuk dağıtıyordu. Lanet olası. Gözümün önünden gitmiyor. Suratına şöyyyle okkalı bir tokat atasım geliyor.

Dün Orion krizim tuttu. Aslında bu Orion krizini bir zaman çizelgesine oturtmak gerekirse sanırım adet dönemlerim yaklaştığı zamanlar azıyor. Dün ama oturduğum yerde, durdur yere yedim bitirdim kendimi; bu melankoliye uygun şarkılar dinlemeler, msn iletileri bi arabesk bi arabesk... Bir yandan da Çin asıllı Avustralyalı dude'la konuşuyorum; unutursun gençsin diyor; ben de diyorum HOW THE HELL AM I GONNA FIND SOMEONE LIKE HIM??? onun gibi birini nasıl bulucam ha? Nah bulucam! Bulamıcam tabi... Onun gibi ilgili, duygusal romantik aynı zamanda çok iyi eğitimli, kültürlü, zeki ve bir de yeşil gözlü yakışıklı. BUNLARDAN SINIRLI SAYIDA ÜRETİLİYOR BAYIM! Orion'ı bir kere görsem üç beş tokat atsam rahatlarım belki... Ona karşı kızgınlıklarım da çok...Tüm o ukalalıkları vs. Noldu? Onun üni.sinde asistan olucam işte!! Beğenmemişti o benim lisansımı tamamladığım üni.yi aham şaham bi üni. değil demişti. Öyle dediği de Türkiye'de ilk 7'nin içinde falan. Benim bölümümde ilk 5'in içinde. Gerizekalı herif; tam bir Mark Zuckerberg ukalalığı var onda. Her neyse tamam sakin olucam...

***

Gündemimde başka olay var mı bi düşüneyim... Hmm sanırım şu an  kafamı en çok meşgul eden -ve etmesi gereken- sınav olayı.... Yaklaşıyor, ve asistanlığı riske atmamak için 90 almam lazım. Hızımı arttırmalıyım.

Şu Bayan Fakülte Birincisi var ya amaneyyyy ne yamanmış o. Kimle tesadüf karşılaşsam hangi erkek arkadaşımla tanıştırsam bi flört bi ayy vayy kırıtık havalara geçiyor. Benim de üni'mden sadece belki bi merhaba'mın olduğu bi tiple karşılaşmıştım, kahve içiyorduk, çağırdık falan ayyy kızz ordaaa kendini bi övmeye başladı bi kırıtık bi böyle ultra kibar havalar şunlar bunlar bana konuşmaya fırsat bırakmadı. Oğlan da basit adamın teki. Yani kültür yok bir şey yok, ama biraz para var. O da şirketim var diye övündü. Sonra eve gider gitmez benim facebook'umdan bulup eklemiş kızı işte tipik asılma mesajları falan... Öyle... Kıza sinirlendim ama; yani ilk gördüğü adama kuyruk sallamasına sinirlendim; orada sonuçta benim tanıdığım öyle ya da böyle benim arkadaşım olan bir insan gelmiş bana konuşmaya fırsat bırakmamasına sinirlendim (sonuçta ben o çocuğu beğeniyor da olabilirdim...nereden bilecek? insan bi durur bi adabıyla konuşur, tanışır tamam; atmaca gibi atlamaz!) Sonra işte bunlar hala flörtleşiyor facebook'tan. Kız da ayyy evlenmeyi düşünmüyorum beeeen, daha doktora vaaar, havalarında ama bence haldır huldur erkek arıyor! KOCA ARIYOR hatta : D Üff ne sinir oldum ama gittim Tina'ya anlattım. Biraz rahatladım. Tina da hak verdi bu B.F.D. nin davranışlarının değiştiğine erkeklerin yanında falan. Ama tüm bunlara rağmen, arkadaşlığı fena değil eğlenceli, koparmak da istemiyorum o yüzden... Fakat aynı zamanda da tehlikeli buluyorum; insanın sevgilisini elinden alırmış gibi. Y.H. ile ilgili devamlı bana sorular sorması falan hiç hoşuma gitmemişti mesela. Devamlı bu konuyu deşiyor. Y.H. senden hoşlanıyor vesaire. Sen hoşlanıyor musun? Yok, o sana göre biri değil, yok bilmem ne. Bana bak kızzz, o saçını parmağıma dolaaaar, çevirir çevirir, havada dört döndürür, karşı duvara fırlatırım, akıllı ol! : p Hatırladıkça daha da sinirlendim haaa, bir şey de diyemiyorsun!!! Diğer olayda da bir şey desem kıskanmış durumuna düşcem hay Allahım... Bu hatunu erkek arkadaşlarımdan uzak tutmam lazım; ama tesadüf denk geldi işte; iyi ki de denk geldi aslında çünkü artık temkinliyim. Alsın o ayıcık kılıklı Almeida kırosunu depe depe kullansın çok beğendiyse. Ama yok, hatunun gözü yükseklerde, buna da kuyruk sallayıp ego tatmini yapıyor. Sonra işte biz buna takılmıştık face'te; B.F.D; evlenirsin olur olur o da olur, kınanı ne zaman yakıyoruz falan diye Artemisia Absinthia'nın adaşıyla beraber; ertesi gün geldi bu 'bana tehdit mesajı geldi' diyor. Birileri işte küfretmiş, demediğini bırakmamış falan, neler karıştırıyorsun gibisinden. Amaaan hikayeleri de çok bu kızın yaz yaz bitmez ama çözemedim ilginç bi insan; melek kılığında şeytan gibi belki de.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Ne Adamlar Sevdim Zaten Yoktular!..

Y.H. cephesinde ilginç gelişmeler var...

Ama Orion cephesinde de 'bazı' gelişmeler var...

Kalbim 2'ye bölünmüş durumda; "bir kalbi iki kişi paylaşamaz" öyle değil mi? Oysa, belki benim bir kalbim vardı ve onu Orion aldı, gitti, sonra bir cami avlusuna bıraktı, ya da bir yerlerde unuttu, yapayalnız kaldı o kalp, parçalandı, hırpalandı, sürüklendi... Ve yitirdim onu. Ve sonra bir başka kalp büyümeye başladı içimde; tohumları nasıl olduysa, kızgın çöl topraklarında filizlenen bitkiler gibiydi; bir yol buldu; güneşe yöneldi; acaba benim gözyaşlarımla mı beslendi onlar?

3 Kasım 2010 Çarşamba

Bir Akşamüzeri Güneş Battı Ruhumda & Yıldızlar İntihar Etti

Bugün ne oldu bilmiyorum; birden moralim yıkıldı; tıpkı dizersin ya üst üste bazı yarışmalarda kadehleri; çok güzel gözükür ya hani; ama bir tane daha dizersen sanki yıkılacaktır; ya da bir parmak dokunuşuna bağlıdır; çok hafif bir nefes, çok ufak bir dalgınlıkla birden... Hepsi yerde....


Bu gerginliğim sınav yaklaştığı için mi bilmiyorum... 

Bugün olanlar:

1. Sabah kursa gittim, deneme sınavı olduk, her şey güzel. Sınavdan önce Y.H. ile karşılaşmayı umuyordum ama  onu ortalıkta göremedim. (Onu gördüğüm zamanlar daha keyifli oluyorum.)

2. Deneme sınavı sonrası Bayan Fakülte Derecesiyle güzel bi cafe'de oturduk. O bana her zamanki gibi unutamadığı eski sevgilisini anlattı. O şu an karşında olsa, ona ne derdin  diyorum; "Seni sevmiyorum" derdim diyor, istemiyorum diyor, onunla olmaz diyor, benim daha kültürlü daha ağır, daha kendi halinde birine ihtiyacım var; onun gibi ortamların çocuğuna değil diyor. Ama durmadan da ondan bahsediyor; şöyle bir psikolojik ruh hali içerisinde olduğunu sezdim; kendisinde olan duyguları ona aktarıyor; yani diyor ki, biliyorum, o beni unutamadı... Ama çocuğun onu unutamadığına dair hiçbir veri yok, üstelik bunu aldatmış tutmuş bunun bi yakın arkadaşıyla çıkmış beraber olmuş falan. Çocuk listesinde olmamasına rağmen facebook'unu takip edip çocuğun post ettiği videoları yazdığı şeyleri vs. kendine yoruyor; biliyorum çok üzüldü, yıkıldı, bunları biliyorum, eminim, vs. diyor; ben de başımı sallıyorum. Oysa yıkılan kendisi. Ama bunu ona söyleyemem tabi. Acıyla, üzüntüyle, onu kaybetmeyi kendine yedirememekle yüzleşememiş olduğunu görüyorum. Zaman zaman verdiği örnekler gerçeküstü noktalara varıyor; diğer çıkmayı denediği ama olmadığı tiple ise- Orion'ın adaşı- ilgili bazı paranoyalar yaşıyor; örneğin onun kendi bilgisayarına girdiğini hack'lediğini falan düşünüyor; oysa buna dair hiçbir veri yok; ama sorduğun zaman son derece emin... Aslında tüm bu duygular tanıdık geliyor; ve gitgide alışıyorum Bayan Fakülte Derecesi'ne; ilk başta iyi anlaşabilecek olmamıza pek ihtimal vermemiş olmama rağmen. Komik yanlarını keşfediyorum ve hoşuma gidiyor... Yalnız onun bana şöyle bir zararı var; o eski sevgilisinden bahsettikçe onu bana anlattıkça bende Orion'ın anıları canlanıyor; ve bu hiç iyi olmuyor. İster istemez Orion'la ilgili bazı şeyleri, bazı hatıraları anlatırken buluyorum kendimi. Bugün dedi ki, "Baby Jeans sen Orion'dan bahsederken gözlerinin içi gülüyor, yüzünün şekli değişiyor, o kadar belli ki..." Ve sonra bende gene Orion'la görüşme isteği canlandı; şu an mesela ÇOK İSTERDİM onun sesini duymayı, onunla sohbet edebilmeyi.... Onun elinde benim yalnızlığımı dağıtan bir asası vardı, o öyle biriydi; öylesine tanıdık, öylesine ailedenmiş, bendenmiş, ruhuma aitmiş gibi....

Şimdi ise sanki bendenmiş gibi hissettiğim bir başka kişi var; kurs hocası: Y.H.

Bayan Fakülte Derecesi ile yemek yedikten ve sohbet ettikten sonra (ki iyi vakit geçirdim) kurs binasına geri döndüm çünkü soracak sorularım vardı, Bayan Fakülte Derecesi bir manisinin çıktığını, uzun zamandan beri görüşmediği bir arkadaşının geldiğini, bu sebepten soruları şimdi soramayacağını her zamanki yarı ciks yarı tiki yarı sosyete yarı 'kırıtkan' (kırıtık? :p) tavrıyla özür dileyerek ifade etti. Hoca da ona gülüyordu; bana çok yakın duruyordu, arada bana bakıyordu...

Sonra yan yana oturduk; esprili bir şekilde sordum soruları, bir iki tanesini bilemedi falan, onları ödev verdim ben ona : )) Karnı çok acıkmış. Sonra kankası geldi arada; duyduğuma göre Samantha'yla dışarı çıkıyormuşunuz, yoooh ben izin vermiyorum falan filan tarzı takıldı gene. Samatha da (şu şüphelendiğim kankası) aaa bi sevgilim bi sen, habire sizden mi izin alıcam, ayol, tarzı bi laf etti. Yani aslında boşuna şüphelenmişim gibi bir şey. (Facebook'ta da gözüküyor zaten 'relationship' durumu) Sonra biraz daha soru sordum ama hoca çok yorgundu, yarın sorsan olur mu falan dedi, her zamanki içtenliği ve şirinliğiyle. Sonra yarın akşam dersiniz var mı? dedim, varmış, Cuma da varmış, Cumartesi de varmıııış... Pazar yokmuş. Tamam o zaman Pazar gelirsiniz projeye dedim. (Bazen siz bazen sen diyorum ona) Ama o an anladım ki vakti çok dolu; o an bi bozuldum, bi kötü oldum, ama neye niçin bilemiyorum? O an, bir de Samantha adlı kankasının onunla konuştuğu anlar... Sanki böyle anlarda başka dünyalara ait olduğumuzu anlıyorum; ve ümitlerim dilek mumları gibi sönüyor, ufak rüzgarlarla... Sanki içim birden kapkaranlık bir ibadet yerine dönüyor; sanki dualarımın iki duvar arasında kaldığını ve asla göklere ve Tanrı'ya ulaşmadığını, ulaşmayacağını anlıyorum... İşte böyle duygular. Bugün böyle hissettim. Bugün böyle yoğun duygular hissettim. Ve hüzün belime sarıldı, saçlarımdan tutup başımı göğsüne yasladı; sen benimsin dedi; bana aitsin...






Bazen boşuna alınganlık yaptığımı düşünüyorum. Bazen de kendimi sabırsız ve küskün bir çocuk gibi hissediyorum; yoksun bir çocuk gibi... 

Neden bir türlü bir aşk giremiyor hayatıma? Sanki bu yöndeki kaderin tüm kanalları tıkalı. Sanki evren kapatmış benim aşka dair kapılarımı ve geçit yok; sanki bir kara delik; sanki bir çıkmaz sokak. Sanki bir şanssızlık!!! Sebebini bilmiyorum ama ısrarla istiyorum, ısrarla gelmiyor bana büyük bir aşk! ("Hep mi bekler, hep mi bulamaz?") Bazen kısmetsiz olduğumu düşünüyorum... Bazen de bunu kriterlerimin diğer kızlara göre hem fiziksel; hem diğer yönlerden daha yüksek oluşuna bağlıyorum... Gönlüm kolay kolay ısınmıyor birine. Isındığı nadir zamanlardaysa, olmuyor... Olmuyor işte... Bazen sonsuza dek yalnız kalmaktan çok korkuyorum; 35 yaşında ve hala bekar olmaktan; hiç ama hiçbir zaman aşkı bulamamış olmaktan...Tüm bunlardan çok korkuyorum...

Bende sorun ne bilmiyorum? What's wrong with me, ma? Neden benden vazgeçiyorlar? Ben istedim ki hayatımda benden hiç vazgeçmeyecek birisi olsun... Beni çok ama çok sevsin; sanki tüm hayatı boyunca beni beklemiş gibi, sanki tüm hayalkırıklıklarında, hayat onu her incittiğinde, her düştüğünde, her canı acıdığında, her kalbi kırıldığında; belli belirsiz, uzakta, siste bir siluet gibi, beni düşünmüş olsun, ben olayım onun hiç ihtimal vermediği hayali...

(Soundtrack: And Love Said No -Ve Sonra Aşk "HAYIR" Dedi... A BIG, FAT "NO"!!!)

Bazen gerçekten merak ediyorum; çoğu insanın yorumuna göre çok güzel bir kızım, neşeliyim, güleryüzlüyüm, tatlı konuşuyorum, iyi eğitimliyim, kültürlüyüm, tatlıyım vs. peki niye ben diğer çoğu kız kadar mutlu olamıyorum?  Niye benim 'aşkım' 'sevgilim' olmuyor bir türlü? Diğer çoğu kız benim şu ana kadar es geçtiğim ya da reddettiğim gibi tiplere tamah ettiğinden ve ben ısrarla o hayalimdeki tatlı, güler yüzlü, iyi kapli, yakışıklı prensi beklediğimden mi? Umarım seneleeer, senelerce beklemem. Ama şanssızım evet; çünkü şu ana kadar istediğim gibi bir 'kısmet' çok az çıktı karşıma; hatta hiç... Yakışıklı olanlar diğer kriterlere uymadı diğer kriterlere uyanlar yakışıklı olamadı. Bir Orion vardı işte... Y.H.'de ise kriterlerin çoğu umurumda bile olmadı; örneğin İngilizce bilmemesi, pek o kadar kültürlü olmaması vs. Çünkü onun kişiliğine çok ısınmıştım, çok sevmiştim konuşmasını, tarzını, yaklaşımını, tavırlarını, iyi kalpli, yardımsever hallerini, mutlu hallerini...

"Kill me
I begged and love said no
Leave me
for dead and let me go
Kill me
I cried and love said no
Kill me
I cried and love said no"

-Biraz önce msn'den üni.den bi ark. mesaj attı, beni yurtdışı eğitim fuarına davet etti, azcık moralim yerine gelir gibi oldu, niyeyse? : ) -

Eveeet....

Aslında düşününce Y.H. hiç mantıklı gelmiyor. Geçen üni.den bi ark.la sohbet ediyordum ismi B.K. olsun; B.K. diyor ki; seçicilik falan da değil; sen GARANTİCİSİN. Belki de öyledir... Mesela Y.H. bana şimdi; olmayacak bir iş, sadece bir macera gibi geliyor, o yüzden bir yandan da 'hiç girişmiyorum'. Tıpkı bir zamanlar Orion'ın geldiği gibi... Orion da o zamanlar; üni.ye başlamanın arifesinde, gencecik bir goncagül bir yeni açmış yonca yaşlarımda, çok mantıksız gelmişti. Şimdi de yurtdışında doktora yapmayı düşünen birine; böyle mütevazi bir hayatı olan ve hayatı boyunca mütevazi yaşamış bir öğretmen; hiç uygun gelmiyor... Tatmin etmiyor? Onunla bir gelecek göremiyorum? İşte ben durmadan böyle hesaplar yaptığım için yalnız kalıyorum. Baştan beri fazla akıllı olduğum için...  Oysa biraz aptal olsam; biraz iki, üç güzel lafa kansam; biraz kapılsam... "Sometimes I wish for a mistake..." Bazen bir hatayı diliyorum demiş, No Doubt, işte öyle... "All I ever wanted was the simple things, a simple kind of life..." Tek istediğim basit şeylerdi; basit bir hayat... "I always thought I'd be a mom" der sonra, sonra "You seem like you'd be a good dad" iyi bir baba olurmuşsun gibi bi his var içimdeee... İşte böyle şeyler... Nasıl da çelişki içindeyim kendimle! Bir yandan evlilik, karı-koca olmak, mutlu küçük aile ve anne olmak gibi şeylere heves ederken, bir yandan herhangi bir işte çalışmak hep o işe gidip gelmek, mazbut bir hayat vs. yavan geliyor, istemiyorum... Daha fazlasını arzuluyor gönlüm; örneğin büyük dayımın yaşadığı gibi bir hayatı; Hawaii'de, San Francisco'da, sonra dünyanın çeşitli yerlerinde; bol gezme, bol eğlence, macera.... İçimdeki maceraperest ile içimdeki geleneksel Türk kızı'nı bir barıştıramadım gitti...

Canımı sıkan diğer bir şey rejimimin  bu ara hiç iyi gitmiyor olması. Kilolarımdan nefret ediyorum. Artık ince olmak istiyorum. Tıpkı Bayan Fakülte Derecesi gibi İNCE... 80 kiloymuş o bir dönem; şimdi 50. 30 kilo dile kolay. Nasıl verdin diyorum, birden gitti diyor, birden erimiş. Kardan kız mısın mübarek? Desene deli gibi rejim yaptım koştumkoşturdum kan terler içinde kaldım her Allah'ın günü, burnumdan geldi, diye? Töbe töbeee :)))) Ayrıca geçenlerde "Hiç inanma, bütün erkekler zayıf kızları beğenir!" dedi, çok sinirlendim. Yok öyle bir şey bi kere, ben çok duydum balıketli sevenleri? Hem ne münasebet, ben zayıf değilim ve yüzüme nasıl böyle bir şey söyleyebiliyorsun ki? Patlatcaktım bi tane, ama geçti artık...

Lanet olsun...Bana da...Kilolarıma da.... O çok ince olduğu için onun yanında çok iri hissediyorum zaten kendimi. Ve o hem de o kadaaar kilo vermeyi başarmış ve ben şurda 8-10 kiloyu bi türlü veremediğim için bi o kadar da başarısız hissediyorum. : ( Üf!!!



Ayrıca en güzel yaşlarım böyle yapyalnız geçiyor, ona da bozuluyorum... Pofff... Pıffff.... Şu master başladığında belki bir kıpırdanmalar olur.

Bu gece bütün doğmadan ölen aşkların şerefine içiyorum!!!

1 Kasım 2010 Pazartesi

Hocaya Aşık Olmak Part II. Soruyu Bilene: Düğün Pastası

Eveeet... Hocaya aşık olmak serisinin devamı olarak bir başka yazı....

Şimdi, dansımızın üzerinden zaman geçti; ve ben biraz sakinleştim. "Wuuuw, aman Tanrım, neydi öyle rüya gibi" hallerim gittiiii, yerine stratejik planlar yapan bir satranç oynayıcısı geldi (Burada "Your heart is not open so I must go..." diyeee bodozlama bir soundtrack giriyorrr, ki şarkı Madonna hanfendiye ait olup, benim çok sevdiğim bir klibe sahiptir. Hadi bi güzellik yapayım ekleyeyim, hadi gene iyisiniz. :D :))



Aslında önemli sayabileceğim 2 olay yaşandı. Belki 3. Ufak ufak şeyler... Amaaa gene de....

Aslında...Bu adamı ne kadar istiyorum onu da bilmiyorum; ama şunu biliyorum:

1.Onu bir hayli çekici buluyorum.
2.Onun varlığından mutluluk duyuyorum. (Gülümsemesi, hali, tavrı, konuşması, sohbetlerimiz, atışmalarımız, yüzü, sesi, her şeyi... etc. :))

İşte biraz bu tipe benziyor. Ama Yakışıklı Hoca portakal rengi kravat takmazdııı :)))


Onunla ilgili ufak ayrıntıları seviyorum; mesela biraz dağınık olmasını; zaman zaman derse geç kalmasını, küçük komik hikayeleri anlatış biçimini, ya da ders notunu unuttuğunda soruyu tam hatırlayamamasını vb. Çok serseri, çok tatlı geliyor; çok sevilesi.

Ayrıca saçlarını ortaokul, liseli tipler gibi jöleleyip dikiyor. Çok şeker. Vücudu ise, of maşallahı var, baya uzun, baya iyi... Yalnız göğsünde falan hiç kıl yok galiba? Bi seferinde derse hafiften yaka bağır açık gelmişti de dikkatimi çekti. Kollarında da fazla yok; çok az hatta...




Bu yazıma koymak için, temayla ilişkili resim seçerken dinlediğim müzik ise üsttedir; Sophie Ellis Bextor'ın "Lover" (Sevgili) adlı parçasııı...
(Aslında o hatunun en iyi parçası Groovejet'tir (If This Ain't Love). Ama o parça bana Orion'ı hatırlatıyor. Ama buyrun onu da dinleyin)



Ahahaha biraz önce Kültigin'in msn mesajını gördüm (kişisel iletisini) "Oyunu oynayan değil oynatan kazanır" yazmış; ben de mesaj attım: "Ne kadar da oyunlu dolaplısın." diye. :p:p:P "Dolap yok sadece oyun var :)" demiş. Ahahaha. Salak yaaa = )

Eveeet...Reklamlardan sonra geri dönüyoruz Yakışıklı Hoca konumuza.

Ahah dur bi dakka, dönemiyoruzzz...

Kültigin'le aramda ilk başta komik sonra şaşırtıcı sonraysa çok ilginç bi konuşma geçti...Üf ne salak çocuk...

Şimdi gene eğlenceliye döndü konuşmamız. Ona kız ayarlıcak konuma geldim. En son da "yeşil gözlüyüm, sarışınım, uzun boyluyum, yakışıklıyım, karizmatiğim" diyordu. Ahaahahahahaha

Güzeeelllll... ("Başka ne gibi meziyetleriniz var?") :p

(Üfff...Kültigin en son Kurtlar Vadisi'nden bahsetti. :p:P Ay öldürcek bu çocuk beni =))

Şimdi resimler:






Şimdiii... Sorumuz bu resimlerden hangisi favoriniz? Ve niyeee???

Geldik sadede; geldik gelişmelereee:

Şimdik; bu adama isim verelim, ne diyelim ne diyelim? Y.H. diyelim. Okeyyy... Y.H. bi arkadaşısından bahsediyorduuu, ben de geçenlerde, dersler hep çok matrak geçiyor zaten; adam hem rahat, komik adam, sempatik falan, hem de muhabbetimiz de iyi olunca, sınıfta başka geyik tipler de oluncaaa... Neyse, gene bu arkadaşından bahsetti; elektronik müh. falan, çok iyi bi okuldan mezun, ben de, muzur bi anıma denk geldi, kaç yaşındaaa dedim gülerek. Sonra tesadüfe bak ki; diğer derste, arada telefonla konuşuyor bu, gel abi, işte ders şu saatte bitio, sana yemek ısmarlıycam, falan diyor. Ben de kulak misafiri oldum. :) Sonra ders işliyoruz; o meşhur arkadaş geldi sınıfa, şöyle bi baktım, içimden yorumumu değerlendirmemi yaptım, paunımı verdim tabii; puan: 4 falan. En fazla 5. Tabii ki 10 üzerinden :p Böyle tipiiiikkk esmeeer, kısa boylu falan, tipikıl törkiş bi men'di. :p Sonra bu hınzır Y.H.'nin de gözünden kaçmamış demek kiiii, ve o derste Y.H. bayaaa bi çatlaktı, iyice cıvıyıp hiperaktifleşmişti; bi manyaktı yani :)) N'olduuu BabyJeaaans? Hiç hayal ettiğin gibi çıkmadı d'imiiii? : D dedi. Oha oldum resmen; bu tabir buraya cuk oturdu yani. ÇÜŞŞŞ diosun; herif karşımdaa, şimdi böyle bi laf edilir mi. Rezil ettiniz beni eheh kem küm, şeyy ben şaka yapmıştım falan oldum. Meşhur arkadaş da cinn gibiii....Diyo bu da "Böööle kısa boylu falan bi tipmiş haa ehehehe BabyJeans". Ama orda Y.H.'nin adamı kıskandığını anladııımmmm... Kendi kendime bi zafer yaşadım yani.... Ki bugün de konusu açıldığında; gene bi gıcık oldu falan; dedim rezil ettiniz beni uzun boylu olmayan AMA karizmatik arkadaşınızaaa!... Hala bıdır bıdır cevap veriyo :)) Yalnız, adamı ne derece benden kıskandı ne derece elektronik müh. ve ondan daha iyi para kazanıo olmasını kıskandı, bilemeyceeğim.... Çok da hüsnü kuruntu yapmak da istemiyorum ama şunu keşfettim; kıskandırma taktiği: denenmişşş...onaylanmıştır. ;);)

Sonnaaaa...Bu hafta Perş. gibi projeye götürüyorum ben bunu; konuştuk da zaten; arkadaşının yanında da lafı açıldı; Avrupalı yapıyorum Y.H. hocayı eheh falan diyorum; bu da, arkadaşı da gelince iyice şımarmış vaziyette ben Avrupalıyım zaten eheh höhöh falan. : )))))) Arkadaşı bozulu ama hissettim. Kim olsa bozulur zaten. Ben gibin güzel bi kızın yanında rezil olmuş, dağnossunnn? :=))))

Veee Cuma günü deee hep beraber, kurstan arkadaşlarlaaaa dışarı çıkıyoruz Y.H. nin kankası diğer hocayı da  alıp. Yalnız Y.H.'nin kankası yazarken dalgınlıkla ilk başta "Y.H.'nin kadını" yazdığımı fark ettim. !!! En büyük korkularımdan biri zaten... Aralarının çok iyi olması endişelendiriyor beni. Ve kadının bazı tavırlarını da bi başka arkadaşımla beraber Y.H.'den hoşlanıyor ya da Y.H.'ye aşık gibi nitelendirmiştik. Örneğin derste böyle muzur, göndermeli, kinayeli bi şekilde sürekli Y.H.'nin çapkınlığından dem vuruyordu falan filannn... (Ayrıca ben ilk kursa başladığımda hiiiiiiç aklımda yoktu Y.H. hiç hoşlanacağım bi tip gibi durmuyordu; n'oldu böyle sonradan bilmiyorum???) Y.H.'nin kadına karşı korumacı bi tavır takındığını da fark ettim. Korumacı-kollamacı; ama Y.H. daha çok ona kardeşçe yaklaşıyor gibi. Gene deeee.... Hoşlanmıyorum. Zaten Y.H.'le dans ettiğimizin ertesi rüyamda gördüm ya ben bu ikisini; bir gemidelerdi ve ben o gemiye binmekten son anda vazgeçiyordum; deniz de karanlık ve fırtınalıydı....

Gene de.... Keyifli geliyor bana Y.H. 'nin bi şekilde hayatımın bi tarafında olması. Çok sık görüyorum zaten onuuu... Bilmiyorum ne olur. Ama önemli olan sonuç değil, süreçten de zevk almak öyle değil mi?

Y.H. bana Orion'ı unutturdu gibi....

Bazen hatırlıyorum tabi ama eski sevgilim Matt'i nasıl hatırlıyorsam; sadece hatırlama; dizginlenemez bir yeniden buluşma isteği ile dolu OLMAYAN bir hatırlama... Öylesine...Eski bir kalp ağrısı, eski bir yarayı anar gibi...Ya da küçüklüğümde Göl yakınındaki evimizin olduğu o güzel sitede oğlan çocuklarıyla bisiklete binerken, çok hızlı yokuş aşağı sürdüğümde bi sefer; düşüşüm ve dizlerimin neredeyse parçalanmışçasına kanaması gibi...


İşte böyle şeyler....

Bu aralar hayalimdeki hayatı yaşadığımı düşünüyorum; sık sık dışarı çıkıp çılgınlar gibi dans edip eğleniyoruz; özgürüm; yabancı arkadaşlarım var; erkeklerden ilgi görüyorum, hevesle kıyafetlerimi, çizmelerimi giyiyorum; saçlarım uzun ve dalgalı, derslerime de daha çok çalışmaya başladım, çok fazla internette zaman kaybetmiyorum; çok tatlı yeni arkadaşlıklar kurmaya başladım, İngilizce dersleri veriyorum, Fransızca dersleri alıyorum, yeniden piyano çalmaya başladım ve her günüm yoğun ve dolu geçiyor....

Bugün piyanomun tuşlarına dokunduğumda uzun zamandan sonra ilk defa kendimi çok mutlu, ve özgür, ve güvenli hissettim; ve uzun zamandan sonra ilk defa bu kadar keyif aldım; ve nota kitabımı kaybettikten sonra devamını hatırlayamadığım birkaç çok sevdiğim parçanın uzun zaman sonra ilk defa birkaç fazladan notasını daha hatırladım... Ve huzurluydum...

Bu aralar Isadora'yı bırakıp Almeida'ya gelme kararımdan dolayı kendimi üst üste yeniden ve yeniden seviyorum. Bu aralar Tanrı'ya çok fazla şükrediyorum. Ve bu aralar hayatımın bir döneminde yaşayamadığım pek çok şeyi, pek çok gülümseyiş, pek çok mutluluk pek çok anıyı yaşadığımı ve telafi ettiğimi düşünüyorum.

Kaybettiğimiz her şey başka bir surette geri dönermiş; böyle demiş Mevlana; eklemiş başına: "Üzülme".

Kaybettiğim şeylerin telafisini teker teker bulduğumu hissediyorum. Çok hızla iyileştiğimi, kalbimdeki yaraların çok hızlı bir kapanma dönemine girdiğini, çöl toprağının üzerinin yeşillendiğini, çiçeklerin açtığını görüyorum.... Adeta İlkokul 1. sınıftaki gibiyim; o kadar tatlı, popüler, hayran olunası, bütün sınıfın erkeklerinin aşık olduğu ve kızlarınsa arkadaş olarak çok sevdiği ve çok eğlenceli bulduğu... Tanrım...Ne kalabalık bi doğumgünü partim olmuştu. Palyaço bile gelmişti. O zaman da saçlarım, uzun, kumral ve dalgalıydı. Yalnız bir dişim yoktu, çünkü süt dişlerim değişiyordu. :)))

Bugüne geldik sonunda:

Bugün gene ödüllü soru sordu Y.H. ve ben bildim ve gene ödülü vermedi. Acaba biriktiriyor da en son kendini mi verecek ödül olarak? Ahahaha! :p :))) Yalnız dedim ben hepimize bütün sınıfa pasta al falan diye, sonra bi baktım Allah dedim çok da kalabalıklaştı sınıf tabi, adam bi de borçlarımı ödemek için çok çalışıyorum falan diyordu....

Bi tanesi de (oğlanlardan) düğün pastası yeter anca, dedi. Sonra niye bütün ödülleri bi tek BabyJeans alıyo falan diyordu çocuk :p (Çocuk da geyik bi tip baya :)) Çünkü soruları ben biliyorum, dedim... (Fiuvvvwwwhhh....)

Ama bozuldum... Çünkü ben bi şeyler yapan erkeklerden hoşlanıyorum; yapmayıp sitem ettirenlerden değil. En nefret ettiğim şey. Yapıcam diyosan yap. Ya da hiç deme. Ya da defol git. :p :P Öl geber. :p Şaka, Allah gecindennn versiinnn... Ya ama bi daha da ödül mödül lafını edeyim miii etmeyim miiiii yoksa proje yapmak için buluştuğumuzda edeyim de kendime bi romantik yemek mi ısmarlattırayııımmmm...Yoksa bu adam beni sırf projeye dahil olmak için kullanıyor muuuu...Yoksa bugünkü siyah, karizmatik gömleğini benimçin mi giymiştiiii...Yoksa derste göz göze gelmelerimizin bi anlamı var mııııı.....

Tüm bunlar tüm bunlar aklımı karıştırıyor!!!

Bugün merdivenlerden iniyorduk ben ve ekibimmm :P :P ve Bu Y.H. ile kankası kadın merdivenlerin aşağısındaydı kadın baktı ve gülerek: Kızlar kızlar! Kalllbim sızlarr!! dedi, ve Y.H.'nin çakmağını yere düşürmesi bir olduuuu :p Çok komiktiii :)) Şapşal adam :p :))) Y.H.'nin kadın kankasının face'te ilişkisi var diye kayıtlı olduğu bi adam varmış, başka birisi. Belki de yersiz şüpheleniyorumdur... Ama offff.... Y.H. beni arasın sorsun bana hediyeler alsın çikolatalar göndersin sonra kafamdan aşağı güller döksün istiyorum. :P :p :P :p

Y.H., bebeğim, benim için hiçbi şey yapmıycaksan, benim için çok şey yapmaya hazır olan çok kişi var sırada, onların şansına da mani olma, e'mi? :p =))))))

Y.H., uzun bacaklarını da al git!!!

Y.H. siyah gömleğin çok yakışmış...

Y.H. sesine bayılıyorum senin hep konuş hep dinleyeyim...

Y.H. seni alcak kız yaşadı, ammaaa, artık bencilliği bi kenara bırakman gerek şekerim.

Güle güle şekerim!!!

NOT: Cuma cümleten, Y.H.nin kadın kankasıyla da beraber dışarı gidiyoruz; Bütün Kızlar Toplandık! modunda. Y.H.'yi de çağırsam mı çağırmasam mı unutsammm mı unutmasammm mı saklansam da bi köşede onla yaşlaaansam mı bilemedim. (Yalın'a sevgiler. : ))

26 Ekim 2010 Salı

Mon Amour -Hocaya Aşık Olmak :)

Aklım çok karışık. O geceyi hiç unutamıyorum... O ışıkları, ellerimden tutuşunu, dans edişimizi, yüzündeki gülümsemeyi, yüzündeki muzur ifadeyi, konuşmalarını, gecenin sonuna doğru bira bardağı ve hatırlamadığım sigara kutusu gibi çeşitli nesneleri üst üste dizişini; sonra benim üflemeye çalışmamı, sonra ikimizin sokakta yürüyüşümüzü, sonra bir kadın dilenciyle konuşmasını; ona karşı sempatik yaklaşımını, sonra gidip ona para vermesini ve kadının çok güzel bir kızmış, maşallah, size nazar değmesin, deyişini, sonra beni eve bırakışını; bu yaş sana çok yakıştı deyişini...... (Doğumgünümdü... <3)


Bir kazanova'ya aşık olmak? Hiç aklımda yoktu. Ama dans ederken çok etkilendim. Salak mıyım neyim ben de. Kezban Baby Jeans. İki gözünün içine baktı, iki elinden tuttu diye, tut sen aşık ol adama. Hayatında ilk gördüğün erkek o mu?... Bırak allasen yaaa, çok  işim var benim sesinle Baby Jeans, lanet olsun yani sana. Şarkı ise muhteşeeeemmmmdiiii.....Nakaratında mon amour geçen biraz hareketli bi Fransızca şarkı; tutkulu; inanılmaz tatlı bi kadın sesi söylüyor. Ama 8 Femmes'in soundtrack'i olan Mon Amour Mon Ami değil; bu şarkı da yine o gece, daha sonra çalmıştı gerçi.


Of of... Ah...

Geleceğini bile tahmin etmiyordum aslında. Sonra mekanda birden pat diye bir kız belirdi ve bu gerizekalı onunla sarmaş dolaş oldu. Kızı ise eski öğrencim, eski sevgilim diye tanıştırdı. WHAT THE HELL?!?!? oldum ben. Sonra da canı cehenneme deyip arkadaşlarımla dans etmeye devam ettim. Zaten o sırada Fransız çocuk beni sahneye çekti aldı, oturmak yokkk Baby Jeaaans diyerek, baktı mı gördü mü bilmiyorum ama baktıysa gördüyse de oh olsun ki ben de Fransız çocukla dans ettim. :p Sonra bi ara yanıma geldi. O bakışlar. O hiç bir şey demeden çapkın bakışlar; ben bi babamda görmüştüm bu bakışları, bi o aşık olduğum asistanda; bir de bunda. Karadeniz erkeklerine has bir şey olsa gerek. Çok fena çok fena...Çok tehlikeli benim için. Lazca biliyor olması, Karadeniz sevgisi ve her şey babamı hatırlatıyor. Bir erkek babamı hatırlatıyorsa orada tehlike var demektir. Aşık olma sınırında; kıldan ince bir köprüde aşağı düşmemek için yürüyorum düşersem yanacağım demektir.

Veee evet, geldi; ve dedi ki "Eeee...şey..." -utangaç bir tavır- "Başka şeylerle ilgilenmek zorunda kaldığım için özür dilerim....." -utangaç ve muzur bi tavır-. Ben de gülümseyerek önemli değil, dedim. Ne önemli değil'i? Üf kızım salak mısın? Öl, geber, desene! DE RAHATLA YANİ! =)) Kız yalnız harbi çirkindi. O yüzden bi bakıma da çoook rahattım. Ulan dedim, bula bula bunu mu buldun beni kıskandıracak. Yataktan kalkmış halimle bile 15000 kat daha güzelim yollu kılıklıdan. :p:P Neeese....

Sonra nasıl oldu bilmiyorum birdenbire dans ediyorduk.... Sonra dans ederken el ele tutuştuğumuzu parmaklarımızın böyle birbiri içine geçtiğini sonra da biraz daha yakın dans ettiğimizi fark ettim. Her şey büyülü gibiydi ama ben çok heyecanlıydım. Salsa gibi biraz hareketli biraz da romantik bir danstı. Ben sanırım çok heyecanlandım  ve adımlarımı falan şaşırdım, evet bunu fark ettim. O kadar utandım ki yüzüne bakamadım. Ama o sürekli bana bakıyor ve gülümsüyordu. Upuzun boyu, gülümseyen çehresiyle karşımda, çok, çok yakınımda, belki bir nefes uzakta ve elleri ellerimdeydi.... Tanrım, nasıl bir his... Anlatamam. Yalnız ben nasıl o kadar cüretkardım o gece, bilmiyorum. Hiç anlamadım. Yani o benim kurs hocam ve siz diye hitap ettiğim biriydi normalde.

Sonra, gecenin sonunda daha slow parçalar çalarken de bi yabancı arkadaşı dansa kaldırdı. Ondan da güzelim, o yüzden hiç de o kadar kıskanmadım :p Ama sonuçta onu kaldırdı ve ben oturuyordum. Çok sinir oldum. Fakat bir şekilde beni kıskandırmak için yaptığı duygusuna kapıldım. Pis, pis pis çapkın. WOMANIZER!!! :D

Artık ona soğuk davranacağım... Bu arada bu olaylardan 2 gün sonra da sabah beni telefonla aradı, onun doğum günüydü, ama çok başı ağrıyormuş, dersi iptal edelim mi falan diye sordu; doğum gününü kutladım sohbete çok istekli bi hali tavrı vardı. Ufak şeylere anlam yüklememek lazım ama ben biraz da beni aramak için bahane ettiğini düşündüm...

Bazen çok tatlı oluyor...

Of of...

OF!!!

Sonra da gördüm onu, dün gördüm. Grup halinde sohbet falan da ettik. Derste bazen defterime çiçek, kelebek, vb. şeyler çiziyorum sürekli onlara laf ediyor (şirin şirin) Bu sefer de 0.5 ucum bitti böhüh yazmıştım defterin kenarına ona güldü. Ne bileyim, benimle ilgilendiğini düşünüyorum... Ama ne şekilde, ne hislerle bilmiyorum... Derste çok masum gözüküyordunuz, ne yere bakan yürek yakanmışsınız meğer, dedim. :p :)))

Bu arada genç. 30dan genç ama 30a yakın. Öyle yaşlı bi tip canlanmasın kafanızda... Bir tane daha yollu kılıklı var adamın etrafında; o da kurstan. Salak sarışının teki.

Ayrıca bi de hoca olan bi arkadaşı var; benimkinin ondan hoşlandığını düşünmüyorum ama çok samimiler. Yani kanka falan da olabilirler ama halinden tavrından sanki kadın bundan hoşlanıyor olabilirmiş gibime geliyor.

Rüyamda kurstan en yakın arkadaşım olan Tina'yı gördüm; bir gemi gibi bir şeye biniyordum, o da kolumdan tutuyordu, atlamam gerekmiş; hani vapur yanaşır da vapura atlarsın ya; bir nevi onun gibi; Tina diyorum çok tehlikeli geçmeyim ben bu tarafa bırak kolumu yardım etme... O tarafta da işte benimki; kod adı SiyahBeyaz olsun, SiyahBeyaz ve işte o arkadaşı olan kadın öğretmen varmış.... Rahatsız edici bir rüyaydı. Sanırım bilinçaltımdan bu adamdan hayır gelmeyeceğini; ya da bi şekilde kadın hocanın bu adama aşık olduğunu vs. düşündüm. Çok samimiler ve bu beni rahatsız ediyor. Allahtan kadın hoca çirkin ama. :p

Bu arada bu kursun yapıldığı yerde benim de ders verme durumum doğdu; başka bi konuda tabii. Sahibiyle falan görüştüm. Belki de uzun süre bu SiyahBeyaz'ı göreceğim, ha? Belki de görmeyeceğim. Belki de görmesem daha iyi.

Aklım karışık.

Bir şeyler söyleyin...

N'apmalıyım?

Benim çok genç yaşta master yapıyor olmam, yabancı dil bilgim vb. şeylerle ilgili hep takdir edici yorumları oluyor; yani aslında beğendiğini düşünüyorum beni ama...

OOOFFFF..

Onun için "bir tane daha" "herhangi bir kız" olmamak için... Napmak lazım, bilmiyorum hiç. Sanırım kendimi çekmeliyim. Ve belki de o doğru kişi de değildir; çünkü edebiyat, felsefe, hoşlanılan müzik vb konularda çok da ortak ilgi alanlarımız olduğunu pek sanmıyorum. Ama genel hali tavrı çok sempatik çok tatlı, hem de erkeksi geliyor bana....





"To be fond of dancing is a certain
step towards falling in love."
 Jane Austen ~ Pride and Prejudice

19 Ekim 2010 Salı

If You Lived Here, You'd Be Home Now.


Yeni Arkadaşlar ve Fal -Falımda AŞK VAR!



Bugün Artemisia'nın adaşı; kursta yeni tanıştığım Biyolog kız bana fal baktı; çok ama çok tatlı bir kafede oturduk; o ben ve meslektaşım Bayan Fakülte Derecesi.
Cafe'de otururken tam karşıma ayna denk gelmişti; ve konuşurken ve dinlerken ve hep arada kendime bakmaktan kendimi alamadım :) Yeni saçlarımı; biraz zayıfladıktan sonraki yüzümün halini, gözlerimdeki, sadece alta sürdüğüm gri göz kalemini; ve suratımın geri kalanının doğal halini; tacımı, gülümseyişimi; omuzlarımı, boynumu çok beğendim. Ama en çok da gülümseyişime takıldı gözüm; ve gülümsediğimdeki, dişlerimin gözükmesiyle beraber suratıma yerleşen muzur ifadeye. Ne kadar tatlısın sen, dedim kendi kendime, kendimi sevdim, erkek olsam kendimi çok beğeneceğimi düşündüm. :p

Artemisia'nın adaşı, çok mantıklı, güvenilir, aklı başında ve bence iyi kalpli iyi niyetli bir kız. Yakın oturuyormuşuz; dönüşte de beni eve bıraktı.


Falımda neler gördü? Şunları:



-Ev değişikliği yapacakmışım ve bu yeni ev bana çoook ama çok uğurlu gelecekmiş. (Kıza hiçbir şey söylememiştim ama ben gerçekten ev değişikliği düşünüyorum; hatta bahara kesin.)


Yeri gelmişken, internette rastlayıp beğendiğim iç dizaynlar şöyle:

Yatak Odaları:


Rüya gibi, sihir gibi renkler; yatılası bir yatak! Büyülü bir oda :)
Fıstık gibi bir yatak odası. Ama insan uyuyabilir mi bu renklerin arasında? Çok kışkırtıcı!

Daha mütevazi ama seksi bir oda

Kitaplığa bayıldım; önündeki perdeye; yatak örtüsüne de! Çok keyifli!

Beyaz dallar ve duvarın rengi çok hoş. Ne güzel rüyalar görülür burada!

Banyo-Tuvalet:
Kırmızı. Süper bir renksin sen. Öptüm mucuks!



Kalplere bittim. Süper, seksi, şahane bir banyo.

Farklı bir dekorasyon. Hoşuma gitti.

What about this? İlginç bir dekorasyon.

Bu da bir başka seksi tuvalet.

Oh no comment! :D

Oturma Odaları:

İşteee değişik bir ev. Ne tatlı koltuklar onlar. Şeker sanki. İnsan poposunu koymaya kıyamaz.
Çok huzurlu. Hele ki arkadaki manzara. Kalpkalpkalp :)


-Kasım-Aralık gibi, kısa bir yolculuk yapmaya niyetlenecekmişim fakat gelişen olaylardan dolayı bundan vazgeçecekmişim. Ama öyle olaylar gelişecekmiş ki; yani 10 000TL yatırmış olsam bile otobüs biletime(! :p); yakıp gene de burada kalmayı seçeceğim; çok sevineceğim türden.

 

-Sonra Kasım-Aralık'ı takip eden dönemde yeni biriyle tanışacakmışım. Ve kız el ele göz göze gördü bizi; sonra fincanımda da gösterdi; gerçekten hiç bu kadar net görmemiştim ben. Çocuğun elinde bir şey vardı; ben kitap sandım; o çiçek buketi dedi. İkisi de kabulümdür, hediye olarak :D Ama çiçek daha başka olur tabi.

Günün Sorusu:

Aşağıdaki 2 erkekten birisi size çiçek verecek olsa, hangisini tercih edersiniz, neden? :) /Erkek okuyucular içinse: Hangisi olmayı tercih edersiniz? :)

Sürpriz yapan erkek. Kalpkalpkalp!!! Alkış. Islık. :))


Of! Takım elbise ve kırmızı gül kombinasyonu. Öldürücü kombinasyon.


-Sonra gene el ele gördü bizi. O ellerini açmış; diz çökmüş; ben de ellerimi onun ellerinin üzerine koymuşum. Çok mutluyuz. Çok huzurluyuz...

-Sonra "Aaa bunu ben çok nadir görürüm!" dedi ve 'yaşam ağacı' gördüğünü söyledi. Yani bu insan benim evlilik düşüneceğim; reddedemeyeceğim bir insan olacakmış. Bahar ayları ve takibenki aylar, mevsimler hep onunla, mutlu, uyum içinde geçecekmiş

-En son da tabağımda kocaman şaha kalkmış bir at, üzerinde de bir kız gördü.





İşte benim atım! <3
Çok vahşi. Ne güzel di'mi atın rengi?


Mitolojik beyaz at ve kırmızı elbiseli kız. Ve bir rüya!..

Bana bakılan en güzel faldı... Kalp :)


Ayrıca oturduk alışveriş merkezinde ve iyi kızlardan kötü kızlardan konuştuk. Sex and the City kızları dedikoduları yaptık; erkeklerin zeki kızlara katlanamamasından, Demet Akalın-İbrahim Kutluay'dan, ara bozan Demet Şener'lerden, aptal kızların iyi erkekleri kapmasından, iyi erkeklerin herhangi bir konuşmada üstün çıkma hevesinden ve kızın daha kültürlü daha bilgili olmasından hoşlanmamalarından, Avrupa erkeklerinde ise bu komplekslerin olmamasından, Bayan Fakülte Derecesi'nin eski zengin erkek arkadaşından ve onu nasıl aldattığından, Artemisia'nın Adaşı'nın eski erkek arkadaşının sarhoş olup onu gecenin bir yarısı aramasından konuştuk; ve daha bir sürü şeyden... Ne tatlı bir gündü. Bunlar kahveden ve faldan önceydi tabi; faldan sonra ise kurstaki kötü kızdan konu  açıldı ve hocaya nasıl adi bir şekilde asıldığından. Kız Kim Kardashian'ın aşağıdaki fotosuna benziyor (2 foto aşağıda görebilirsiniz. :)) Kaba sesli, son derece bozcu, iğrenç-ukala, hırçın görünüşlü, negatif enerji yayan bir kız. Devamlı hocanın peşinde.Hoca da tipik bir Türk erkeği. Biraz naif taşra erkeği bile diyebiliriz. Ama uzun boylu, yakışılı. Kıza sinir olmadım desem yalan olur. Hocadan hoşlandığımdan değil. Sadece iğrenç bir kız olduğunu düşünüyorum. Diğerleri de böyle düşünüyor. Her haltı bildiğini zannediyor ama aptalca konuşuyor. Ukala pislik. Ayrıca mühendis olduğumuz için de Bayan Fakülte Derecesi ve beni kıskanıyor.
İyi kızlar cenneteeeğğeee, kötü kızlar her yere, çıtır kızlar nereye, nereye de giderler? Oy!
A bunch of bad girls :p Bir grup kötü kız. :p:P
Kim Kardashian hanfendi :p

İlk Görüşte Aşk -Film Gibi


Bayan Fakülte Birincisi'ne gelince; arkadaş olması kolay bir kız. Yani ego'su, kaprisi, hırçınlığı, sinsiliği yok. Ama çok dedikoducu. Biraz da saf. Bakalım... Asistanlık sınavına girdi ve kaybetti. Haksızlık olduğunu söylüyor.


Onun okuluna geçen gün gittim; o laboratuvardaki işlerini bitirdiğinde biz kampuste yürürken karşıdan bir adam geliyordu. Bana çok dikkatli baktı. Benim de dikkatimi çekti. Sonra bir geçti yanımızdan; adamın parfümü geldi burnuma; ve çok hoşuma gitti. Bunun üzerine başımı döndüm; bir de gördüm ki o da dönmüş başını bana bakıyor. Göz göze geldik. Ama başımı çevirdim sonra ve yürümeye devam ettik biz. Bilimadamı kılıklı bi tipti. Muhtemelen mühendisliklerin birinde asistan. Bir daha görmeyi isterdim. Ama bu düşük bir ihtimal. :) Ama yine de filmlerdeki gibiydi. İlk defa başıma geldi bu kadar net, film gibi bir şey. Güneş batmak üzereydi; benim saçlarım çok güzeldi ve açık renk botum, en sevdiğim t-shirt'üm; üzerinde ince bir yünden düğmeli bluz ve kısa çizmelerim vardı. Mutluydum. Düşünüyorum da; keşke kolumdaki defteri düşürseymişim. O zaman belki tanışabilirdik. :p :)))

 


x-----o-----x 


Ve unuttum yazmayı; falımda bir de eskiden tanıdığım insanlardan bir kız çıktı; eski bir arkadaş; bana ulaşmaya çalışan. Ama çıkarcı. Ama zararlı. Şimdi eski arkadaşlardan kim mesaj atsa şüpheyle bakıyorum; hııığğmm... Sen misin o çıkarcı, yılaaaan seniiiiii :p :P
Neden bilmiyorum ama şanslı bir döneme girdiğimi hissediyorum. Üzerimde bir huzur bir mutluluk bir gülümseme var. Akademik olaylarla ilgili de bazı aksi haberler var ama düzelecek; hissediyorum. Çok güçlü, çok mücadeleci, istekli, kararlı hissettiğim bir dönem. Umarım bozulmaz. MAAAŞŞALLAHH diyorum :D
 
Dur nazar boncuğu koyayım, büyüğünden:
 

 
Orion'sa; arada aklıma geliyor ama çok değil. 
Kısa saçın da bir cazibesi var. Öyle değil mi? Böyle uzun kirpiklerle özellikle..



"Aylar sonra ilk defa gözlerim bir işe yarayacak seni görerek..."



F. Kafka

16 Ekim 2010 Cumartesi

Singing in the Rain, Harika bir Toplantı Sonrası, La vie est belle!

Başka bir yağmur buldum!!! Başka bir yağmurdan geliyorum; ama saçlarım kuru & çok mutluyum!!!

I'm singing in the rain
Just singing in the rain

What a glorious feeling

I'm happy again...






Bugün harika bir gün geçirdim. Gittiğimiz Princess-Castle şehrinde oradaki gençlerle gerçekleştirdiğimiz aktiviteler süperdi. Ben ara ara tercümanlık yaptım; bir tane projenin de kısa sunumunu. İtalyan kız Za fotoğraflarımı çekti. Yeni insanlarla tanıştım; yeni sohbetler; ve bol kahkaha bol eğlence. Bizim ofisteki yabancılarla da kaynaşmak için iyi bir fırsattı. Fransızlara bayılıyorum. Her fırsatta onlarla Fransızca konuşuyorum ve aksanıma bayıldılar! Çok şekermiş. Şeker demeleri kötü bir şey tabii; demek ki kelimeleri bozuk telaffuz ediyorum :p Ama o R'ler; yani onları söyleyebilmek; başlı başına bir sanat zaten! Ayrıca Fransızlar ukalalıklarıyla ün yapmış bir millet ama bizim buradakiler baya mütevazi, kendi halinde, şirin-şeker insanlar, çok şükür. :D (Ama ufak şehirlerden geliyorlar. Bilmiyorum belki Paris'ten gelseler hepsi burnu havada yürüyor ve her lafa bir sarkastik cevap buluyor; sigara dumanını da ukalalıktan suratına üflüyor olurdu:P:p -Yok artık!! :)) Fransız oğlan Lo-is'in gerçekleştirmeyi planladığı projeye ise BAYILDIM! Umarım yer alabilirim. Za ile iyice kanka olduk, hep yanyana oturduk, çay molasında beraberdik vs. Onu ofiste ilk gördüğümde çok sıkıcı bir tip gibi gelmişti ama sonradan çok sevdim. Bazen öyle olur bana; ilk hiç hoşlanmam sonra feci iyi arkadaş olurum :)

Şimdi size bazı Fransız fotolar göstereceğim; şimdilik seçtiklerim:










Sorum ise: Hangisi favoriniz & neden? :) Ayrıca kıyafetler hakkında da yorum yapmakta serbestsiniz... :)

Bu arada sırf bu Fransız kadınların sigara içişi yüzünden sigaraya başlayacağım!!! O nasıl bir sigara tutuştur o o bileği nasıl zarif, nasıl kırılgan, nasıl estetik, nasıl erotik büküştür öyle? Bir de dumanı üflemeleri vardır ki; buna filmlerde bolca şahit olursunuz; öldürür adamı! 

Fransız kızların; daha doğrusu güzel olanlarının; zira bizim ofistekilerin hiçbiri güzel değil :p; yüzlerinde bir Rus bir İskandinav bir başka milletten birinde bulunmayan bir anlam oluyor; gözlerindeki poetik bakış mı desem; böyle bir narin hava mı desem; ne desem...ZARAFET. Evet. En çok bu huylarını seviyorum :)

Veee...Fransa'dan yeni gelen misafirimiz

Boşnak asıllı Ne-la. Boşnak olduğu o kadar belli ki... Nereden belli diyeceksin; bi kere tavırları, yaklaşımı, davranışı, her bir şeyi inanılmaz hümanist, sevecen, bir sevgi dolu, bir sıcak ne bileyim... Yakın bi millet ya Bosnalılar bize; kan çekiyor, hissediyorsun sanki. O en sıcak Fransız'da bile bulamadığın yakınlığı, duyguyu bunda buluyorsun. Ne-la, ben ve bir de Türk çocuk Rus kızlar hakkında bir hayli konuştuk. Aslında Avrupa'da hemen herkes aynı şeyi düşünüyor Russian girls hakkında. Daha önce de aynı fikirleri duymuştum. Neyi mi düşünüyorlar? Avrupa ülkelerine hali vakti yerinde birer koca bulmak için geldiklerini tabi ki de! Ayrıca Ne-la ile Rusların 'seduction' (baştan çıkarma) konusunda ne kadar profesyonel olduklarını da konuştuk. Türk çocuk da hak verdi; küçüklükten böyle yetişiyorlar; hatta anneleri öğretiyor, bir erkek nasıl 'please'edilir (memnun  edilir -cinsel anlamda değil tabi ki kastım. Her anlamda :p)



 Ayrıca Rusların ne kadar pozcu olduklarından; kız arkadaşlarının yanında farklı, erkekler geldiğinde ise daha farklı davranıp rol kestiklerinden, sinsi olduklarından ve erkeklerin yanında bilgilerini, zekalarını saklayıp sessiz ve seksi havalara büründüklerinden bahsettik. Ben de Antalya'da gözlemlediğim Rus'ların taklidini yaptım; öğlen yemeğinde bile asortik kıyafetler giymiş bir şekilde, tabaklarına yemek aldıktan sonra podyumdaymış da spot ışıklarının hepsi üzerinde fokuslanmışçasına edalarla yürüdüklerinden bahsettim;ve yemeklerini dudaklar kışkırtıcı bir şekilde büzülmüş, gözler çok erotik dakikalar geçiriyormuşçasına süzülmüş; ve bir yandan da etraftakiler ona bakıyor mu diye kontrol edişlerini taklit ettim :p İşte böyleler. Sinsiler! :) (Yılan gibiler :p)

Masum görünüş sizi yanıltmasın!
Ruslarla ilgili merak ettiğim bir konu var aslında; ve bunu özellikle erkeklere sormak isterim. Şimdi Türk erkeklerinin bakire kız takıntısı malum; peki, Ruslara gelince bu takıntı nasıl oluyor da birden yok oluveriyor ve bu erkekler daha önce 1897198374 erkekle sevişmiş olan bir Rus hatuna nikah kıyabiliyor? Başka zaman olsa, sevdiği kızı bırakır bile, "abi kız bakire değilmiş!" hesabı. (Eğitimli, modern yetişmiş olanlarda bu derece olmayabilir ama, dürüst olalım; çoğu erkekte var!) Yani bu Ruslar büyü mü yapıyor n'apıyor, allem ediyor kallem ediyor; kendileriyle ilişkiye bir macera diye başlamış adamları bile kendileriyle evlendirttirebiliyor! Ki çoğu öyle, az biraz takılırım diye başlıyor, sonra kendini birden evli bir adam olarak buluyor! Evet işte bu, gerçekten irdelenip düşünülesi bir konu...