Bu blog'ta yazılanların her hakkı yazarın kendisine aittir. Kaynak gösterilmeden ve izni olmadan hiçbir yerde yayınlanamaz.

BALODAKİ DAVETLİLER

Popüler Yayınlar

10 Ekim 2010 Pazar

Şimdi Size Hintli Aşkımı ve Başka Erkeklerle Maceralarımı Anlatacağım

Sevgili HAZAL, "Ne zaman mutlu yazını okuyacağız senin?" diye sormuş; sabah çok karanlık başladım ama en azından bugünümün enfes geçtiğini belirtmek için yazıyorum. Heheh ne tuhaf; öyle olacağına inandırmıştım  en baştan kendimi; adeta bu şartla kalkmıştım yataktan, yoksa yorganı başıma çekip lanet okuyacaktım, uyuyup uyanacak garip garip rüyalara dalacaktım.

"I Write Sins Not Tragedies" diye bir şarkı vardı onu hatırladım şu an. -Hep karamsar yazıyorsun göndermesine cevap olarak?  :))- Size bu satırları dayımın gitar tınıları eşliğinde yazıyorum, anneannemin evindeki küçük odamda. Birazdan oturup masaya ders çalışacağım. Burası bana "yuva" hissini en çok veren yer. Böyle bir anneanneye sahip olduğum için çok şanslıyım; istediklerimi yapmaya çalışan bir dayım olduğu için. Tam da yanıbaşımda en büyük boyundan kocaman bir tahta duruyor; dayı, demiştim, ders çalışamıyorum, bana beyaz bir tahta alır mısın? Ve birkaç gün içerisinde gidip almıştık en güzelini. Yatağımdaysa kuzu duruyor. Onun bir resmi vardı bir yerlerde; durun size bulayım nerede. İşte burada. O kuzunun ismi annemin ismiyle aynı. Anneme kızdığımda anneannemin de desteklerini alarak basbaya vuruyordum peluş hayvana. (Şakasına tabi.) Şöyle diyordum XXX, sen bana telefonda bunu mu dedin? Al sana. Çok salaksın XXX, gerçekten çok ama çok salaksın, sonra arada karşı duvara çarptığım da oldu. Bir süredir sarılıp yatıyorum ona. Ama annem olduğunu düşünerek falan değil tabi. Ama çok alıştım; benim uyku arkadaşım, yoldaşım oldu uzun süreden beridir. Kendisini görmek isterseniz tıklayın. Isadora'da da bir ayıcığım vardı benim annemin "Senin sevgilin yok ehahha ben sana bunu aldım ehehe" diye Sevgililer Günü'nde hediye ettiği. Annemin iyi bi yönü varsa o da muzur ve matrak  bi kadın olmasıdır. İşyerinde genç ağzıyla konuşmaya ve türlü espriler yapmaya bayılır. "Oha" falan der mesela "Obaa ciddi misin?" falan tarzı şeyler söyler çatlak kadın :))) Her neyse geçelim bunları :) Aaa şimdi hatırladım ki ben tek bir Sevgililer Günü'nde bile; tek bir tanesi bee, sevgili-li değildim!!! Bu ne yalnızlıktır yahu. Yani böyle hoşlandığım ettiğim ya da bir şekilde aklımdan geçen çok kişi olmuştur; öyle bir deneyelim diye yemeğe çıktıklarım da oldu ama sevgili baabında iki tane diyebiliriz. Orion'ı ise sevgili ile platonik arasında daha farklı bir statüye koyuyorum.



Şimdi size sevgililerimi sayacağım:

1. Matt. Kendisi benim ilk sevgilim. İlk öpüştüğüm kişi. Bana zil zurna aşıktı güya; o derece ki anneme bile telefonda kızınıza aşığım demiş, yuh yani Matt, o nasıl şey öyle? Öyle bi davranış...Ben bile yapmam. Annem de çocuğun konuşmasından falan pek hoşlanmış pek saygılı bulmuş ama tutmuş demiş işte kızımın derslerini aksatmasın da şu da bu da. Yaa üff bi sus yaa. Bi sus kadın bi sus. Sonra bu Matt benim kuzenin biriyle konuştu msn'de. Demiş ki ben çok seviyorum onu ve benim yüzümden hiçbir şeyinin aksamasını istemiyorum, gibi şeyler. Bunu bana kuzenim yıllar sonra söyledi; "Ben hiç o ana kadar böyle Türk Filmi gibi bi sevgi görmemiştim B.J." diyerekten. Ama  sonra ne oldu? Matt gitti. (Defolsun gitsin!) Ve eski kız arkadaşına döndü. (BRRRRAVO! You go back to her I go back to black'i ilk yaşatan kişisindir bana. Madalyan hazır, bir ara gel al, cicim) O ara da ben deli gibi Dido'nun "So you're with her...And not with me...I hope she's sweet...and sooo pretty...I hear she cooks delitefully, a little angel, beside you...." diye giden şarkısına takmıştım, paso onu dinliyordum msn kişisel iletime yazıp güya çocuğa gönderilerde falan bulunuyordum "When you see her sweet smile baby/Don't think of me/And when she lies in your warm arms/Don't think of me..." İşte öyle bir gerizekalı çıktı Matt de; yok 5 sene sonra ben senle evlencem yok sen harika kızsın falan derken, eski kız arkadaşına giden bir öküz çıktı. (Benim de bahtıma bu çıktı!)



(Bu şarkıyı uzuuun zaman sonra bile yeniden dinlediğimde tüylerim diken diken oldu.)

Sonraaa Matt'ten ayrılmanın hıncıyla ben annemin Porsuk adını taktığı ve hiç sevmediği bir tiple çıkmaya başladım; gittim onla da öpüştüm. Gayet de çekici bir çocuktu; esmer ama uzun boylu falan (Ben normalde esmer sevmem ama bu iyiydi) Sonra işte dersane çıkışları bununla buluşuyorum falan;  kültürlü de bi tipti (ve baya zekiydi) ve annesinden nefret ediyordu. Şimdi Porsuk n'apar bilmem. Beni nasıl hatırlar onu da bilmem ama, hiç öyle naza falan çekmeden öpüştüğüm için muhtemelen hafif bir kız olduğumu düşünmüştür. Ben de neden yaptım bilmiyorum; aslında sonradan biraz pişmanlık duyduğum bir konudur ama sanırım Matt'ten intikam alıyordum; onun 'özel'liğini yıkmaya çalışıyordum; ve de bunalımlıydım tabi. Ve ama sonra bir karar verdim ki gerçekten hissetmeden kimseyle ve kimseyle hiç ama hiç yakınlaşmayacağım; çünkü yoksa anlamsız oluyor. Ve üniversite'de de bu konuda tek bir maceram oldu:

O da:

Bir Hintli.

Yes!!!

Yanlış duymadınız. :) Ama yakışıklı ve karizmatik bir Hintli. Daha beni görür görmez iltifatlar yağdırmıştı; fakat o iltifatları öyle bir havayla ediyor ki üzerinden cool'luk akıyor, yağıyor; öyle bir şey yani. Hayatımda gördüğüm en 'erkeksi' erkeklerden biriydi. Konuşması, oturması, kalkması, mimikleri... Bilgisayar Mühendisi'ydi ve 1 seneliğine orada bir şirkete gelmişti; Isadora'da yani. (Fakat sonra hemen dönüverdi :( ) Bana, abimin eşi Çekoslavakya'lı falan diyordu; Hintliler normalde çok aşırı bağlılardır ya geleneklerine falan; yok biz daha 'open-minded'ız anlamında. Sonraaa...Sonra başka arkadaşlarla da beraber; hep beraber gezmelere bir yerlere gittik. Ve karşıdan karşıya geçerken birden elimi tuttu. Ben de çekmedim. Ama çok hoşuma giden bir davranıştır bu. Bilmiyorum belki bazı kızlar hoşlanmaz; ama bunu yaparkenki özgüven herkeste bulunan bir şey değildir; ve onun cesur olduğunu da gösterir; her türlü terslenmeyi göze alıyor çünkü. Ve sana bir seçenek ya da düşünme payı sunmadan; "ben senden hoşlandım, sen benimsin" mesajı. Bana çok çekici gelmişti. Bilmiyorum belki bu maço erkek fantazimle de alakalı olabilir. :p (Bkz: Kültigin) Sonra işte... Bir sefer de ikimiz gezmeye çıktık ve sahilde gezinirken bana güller aldı. Sonra kimse görmesin diye çantama koydum o iki gülü; biri pembe biri kırmızı. Ve uzun süre onları hiç atmamıştım. O kadar anlamlı o kadar güzellerdi ki. Sonra ama başka arkadaşların bilmesini istemedim ve o benim elimi tutmak istediğinde onu geri çevirdim. Ama ta Amerika'daki bir yakın arkadaşına telefonda benden bahsediyordu. Sonra onu, sonra derken 1.5-2 sene sonra falan nette hiç karşılaşmadığımız uzuuun bir aranın ardından google chat'te gördüm (gtalk mudur nedir? her ne ise orada) Dubai'deymiş. Ne zaman geliyorsun buraya, ee ne zaman evleniyoruz? diye sordu. Baya utandım. :) Anneannem de görmüştü bunu ve çok beğenmişti. Kimseyi rahatsız etmemek için balkona çıkıp sigara içen bi tipti ve sigara içişi babamı hatırlatıyordu. Diğer oturaklı tavırları da. Yalnız biraz sıkıcıydı. Daha doğrusu paylaşabileceğimiz pek bir konu yoktu. Benim dinlediğim müziği o dinlemiyordu; ya da izlediğim filmleri o izlememişti; ya da ne bileyim bir kopukluk vardı işte. Ama bana gül verdiği o gece sahil kenarında kayalıklarda oturduk; ve dedi ki; Hindistan orada; bu denizlerin; bu gemilerin; hepsinin ardında; hepsinin uzağında. Senden hoşlanmak istemiyorum çünkü sen gideceksin, demiştim ona. Aslında karşılığında bir şey söylemesini bekleyerek. Ama susmuştu. Ona sarıldığımı ve boynunu öptüğümü hatırlıyorum; ama dudağımdan öpmesine izin vermedim. Çünkü 16 yaşındayken kendime söz vermiştim; gerçekten aşk hissetmedikçe bunu yapmayacaktım bir daha.

İşte böyle... Bir de Hindistan'da çok sevilen bir filmin Hintçe soundtrack'ini bana ezberlettiği dakikalar vardı; denizin dalgalarının sesi bir yandan... Onları hiç unutamam. Şöyleydi sözler:



Tu mile, dil khile




now that I have met you, my heart is blooming



Aur jeene ko kya chaahiye



what else do I need to survive



Na ho tu udaas, tere paas paas



Do not be sad, nearabouts you



Main rahoonga zindagi bhar



I will stay my whole life



Saare sansaar ka pyaar maine tujhi mein paaya



I have found the love of the whole world in you



Tu mile, dil khile



since meeting you, my heart's happy



Aur jeene ko kya chaahiye



what more do I need to survive




Hiç love story'm yok falan diyorum ama; şaka maka bir Bollywood romantizmi de yaşamışım arada. :))

Bollywood seçkisi:

(en ateşli sahneler :p)








Faket; benim en sevdiğim Hintli bu seksi eleman değildi. Bir tane vardı ki; gerçekten dostum diyebileceğim; gerçekten anlamlı sohbetler ettiğim; ruhunu çok sevdiğim ve beni anladığına beni sevdiğine inandığım. Bi keresinde ona bağırarak "I'm fed up with you!" (Bıktım senden!) bile demiştim. Ama o sadece üzgün bir gülümsemeyle yüzüme bakmıştı. Hala haberleşiriz onunla. Ve onu tekrar görmeyi çok isterim. Sikh dinindendi bu arada o. İlginç bir din. Dinleri gereği saçlarını uzatıyorlar; erkeklerin upuzun saçları var falan.

Hepsi bu. Orion'a hiç dokunmadım bile. Elini bile tutmadım. Keşke tutsaymışım. Keşke öpüp de ondan sonra bıraksaymışım. :)))

Evet işte böyle.

B.J.'in İlk İngilizce Dersi

Dönelim bugüne. Bugün 3 Fransız, 3 İtalyan, bir İspanyol ve bir Macar'a İngilizce dersi verdim. Avusturyalı İngrid de arada bize katıldı. :) Birazını da bir Türk de dinledi. Harika hissettim kendimi; çünkü aradan bu kadar zaman geçtikten sonra bu kadar iyi 'kotarabileceğimi' doğrusu hiç düşünmemiştim. Önce tanışarak başladım; espriler yaptım; sonra dersten beklentilerini ve ne şekilde işlemek istediklerini sordum; önerilerini aldım; önerilerimi söyledim; herkese bir örnek söylemesi için fırsat verdim; tahtaya örnekler yazdım, çizdim, bazı komik örneklerle güldürdüm; Fransızlarla arada Fransızca konuştum -özellikle erkek olanın pek hoşuna gitti- ve bir müzik projesi için burada olan Jazz piyanisti Macar çocuktan da çok tatlı bir iltifat aldım. (Çocuk=20li yaşlar ;)) If'li cümleleri tekrar ediyorduk; basitleriyle başlayarak could have, would have, should have'lere geçtik. Fark ettim ki çocuğunun gramer eksikleri var ve bana imrendiler; bu kadar iyi nasıl konuşabiliyorsunuz; bu kadar dili nasıl bilebiliyorsun, falan dediler. :) Sıra, Macar'ın vereceği örneğe geldiğinde o şöyle dedi bana "Eğer bir ressam olsaydım, senin resmini çizerdim" İlk önce anlamadım; "Beni mi???" dedim. Evet, seni dedi, biraz utanarak, ama emin bir tavırla. "Oh well thank you" dedim ben de işveli cilveli. :p:P Sonra ders bittiğinde Türk kız benden yardım istedi sonra İtalyan'ın biri geldi projesiyle ilgili lafa tuttu; sonra İtalyan'ın öbürü geldi Belly Dance (oryantal) kursu arıyormuş; bilgim var mıymış diye sordu; aaa! dedim, ben de arıyorum onu; şimdi beraber aramaya başladık. İtalyan da Salsa kursu bulmuş uygun fiyata ona da bakacağız. Ben Isadora'da bi süre Salsa yapmıştım ama unutuluyor bunlar yapılmayınca tabi. Sonra kuruluşun başkanının iyice gözüne girdiğimi hissettim çünkü ufak bir şehre bir gezi olacak ve beni mutlaka orada görmek istediğini söyledi. Ama tüm bunların külfetleri de var tabii; mesela bir yazıyı Türkçe'ye çevirmem gerekiyor; bitmesi gerekiyor bu hafta. Dersleri falan da zaten tamamen hayrına veriyorum. Ama pazartesi de Fransız kız Fransızca dersi vermeye başlıyor. Yani bu işler böyle değil midir? Biraz alırsın, biraz verirsin. Üstelik benim referansa da ihtiyacım var ve doktora/master için referanslarda illa hepsinin de akademik kişilerden olması gerekmiyor; önemli olan seni iyi tanıyan birilerinden olması. Tüm bunları geçtim; kendimi geliştiriyorum ve yeni arkadaşlar ediniyorum; yeni şeyler öğreniyorum. Vaktimi güzel değerlendirdiğimi hissediyorum.

Sevgili Hazal, Orion'a n'oldu diye sormuştun. Orion'a n'oldu valla ben de bilmiyorum. Onunla görüşmeyi, konuşmayı her ne kadar çok istesem de; bunu ona mesaj ya da herhangi bir yöntemle ne şekilde ifade edebileceğim konusunu bilemiyorum. Ve bunun bir paradoks olduğunu düşünüyorum. Erkeklerin gözünde; onları çağıran, onları isteyen kızlar sanki bütün değerini yitiriyor; ama bunu yapmadan da ona nasıl ulaşırım? Bunu yaparsam onu kazanamam ama yapmazsam da hiç kazanamam gibi bir çelişki. Ona aşık değilim. Sadece onu görmeyi isterim çünkü hayatımın bir döneminde kalbime dokunmuştu; ve iz bıraktı....

(Bu sefer inşallah olmuştur; Sevgililer Günü yalnızlığı hariç hiç karamsar şey yazmadım valla! -Onu da yazmazsam olmazdı :p :))

Sevgiler;

Beni hiç yalnız bırakmayan Hazal'a, yorumlarını çook keyifle okuduğum deepblueeagle'a, ve her kim bu satırları okuyorsa... :)


Haydi madem eğlenceli yazı olacak bir de eğlenceli matrak şarkı koyayım bari. Biraz müstehcen yalnız o yüzden 18+ olanlar izlesin. (Hazal sen izleme :P:p Şaka şaka :)))

-Tekrar izledim de biraz değil *baya* müstehcenmiş. Ama gene de eğlenceli olduğunu düşünüyorum =)-



Look at myyy hooorse my horse is amazing!

dile dolanır bu şarkı- çok tehlikeli :D

12 yorum:

  1. Baby Jeans ben sana ne diyeyim şimdi ! allahııım... çok eğlenceli ve çok özel bir yazı olmuş bu.

    Ayrıca bana ithafen yazman beni çok mutlu etti ve çok iyi hissettirdi :)

    Fransızlar, Hintliler, Macarlar.. tam hayalimdeki yaşam.Farklı geleneklere ait birçok insanla tanışmış, sohbet etmişsin.Umarım birgün senin gibi olabilirim B.J.

    Gerçekten yaşadıkların kayda değer şeylermiş, bana " daha yolun başındasın hazal" dedirten şeyler.Kendimi gerçekten çok küçük ve çok tecrübesiz, saf hissettim.

    İnsanlarla empati yapabildiğim ve aşırı kitap okuduğum içindir belki,karşımdakiler yaşımı tahmin etmekte zorlanıyorlar ve ben de benden büyüklerle sohbet kıvamını oturtabiliyorum ama şuan kendimi gerçekten garip hissettim.Senin gibi biri benimle konuştuğu ve benim için bir yazı yazdığı için de ayrıca mest olmuş durumdayım :)

    Orion sanırım herşeyi çözemediğin, duygularını açıkça yaşayamadan ilişkinin kesildiği biri.Hani bazı ölüler geride tamamlayamadıkları bir iş olduğu için iki dünya arasında sıkışırlar ya seninki de bu hesap.Aslında bir görsen, bir kere sohbet etsen belki herşey tamamlanacak ve üzerinden bir yük kalkacak.İki arada kalan ruhun huzura kavuşacak :)

    Şarkılar notebook'ta gözükmüyor bu yüzden dinleyemedim. :/ Diğer bilgisayara girdiğimde bir göz atacağım ;)

    Umarım böyle keyifli yazılar yazmaya devam edersin canım :)
    Ve beni bir arkadaşın olarak görmene gerçekten çok sevindim.Yazılarını beğenerek okuduğum ve kendimi yorum yazmaktan alamadığım bir sen varsın Baby Jeans'ciğim. :)

    kendine iyi bak. :)
    Öptüm ^^

    YanıtlaSil
  2. gerçekten de anneannen, aşklar, kurslar, tümüyle çok keyifli bir yazı olmuş. kıkırdayarak okudum.
    bu olumlu, alaycı tarz da yakışmış ayrıca.

    ayrıca teşekkür de ederim. adım geçtiği için. okumak da yorumlamak da keyifli.

    bir boş anında, sevdiğin şarkıları, grupları, sende uyandırdığı duygular yoluyla birbirine bağlayarak bir yazı yazsana mesela.

    veya aynı temalı şarkıları.

    filmleri ve kitapları da yazabilirsin böyle. birbiriyle ilişkileri içinde, sende düşündürdükleri, hissettirdikleri yoluyla.

    bu tür zevkli yazılar çıkar bence senden.

    bir şunu belirtmeliyim.
    türkçeyi, dilbilgisi, grameri ile birlikte, güzel kullanıyorsun.

    bu da çok önemli. herkesde olmuyor.
    uzun ve anlamsız cümleler içinde kaybolur birçok insan ve virgülü vb. bile önemsemezler.

    ama sen ne kolay okunuyorsun.
    üstelik akıcı da.

    daha yazacak ne çok şey vardır sende. güncel, geçmiş.

    YanıtlaSil
  3. Hazalcım, beğendiğine çok sevindim. :)) Bundan sonraki dönem daha da ilginç yazılarım olacak tahmin ediyorum; daha film'li yazılar, şarkılı yazılar da olabilir. (Coming soon) Çok da yoğun bir döneme girdim; Cumartesi şehir dışına gidiyorum; sonra gene İngilizce dersleri var, Homework'ler hazırlamam lazım vs, bir yandan kurs bir yandan kendi mesleğimle ilgili şeyler; blog da bir hayli vakit alıyor ama hayatımın bu dönemini arşivlemek hoşuma gidiyor; hiçkimse okumasa bile. bir de bugün üşenmedim baya yeni şeyler ekledim dizaynla ilgili.

    Sen de iyisin umarım. Kendine yeni bi kedicik bul :) Ben de evim müsait olunca alacağım ilk iş bi tane.

    Zarif yorumların için teşekkür ederim. :)

    YanıtlaSil
  4. deepblueeagle, şarkıları ve çağrışımlarını çoğu blog yazımda yazıyorum zaten, anlattıklarımın akışında aklıma geliyorlar; şimdi düşünsem çıkmaz öyle bir liste.

    türkçe'nin kullanımına dikkat ederim, evet.

    YanıtlaSil
  5. Blogunun ismi çok güzel; bir güzelliğiyle öne çıkan kadın, bir zekasıyla... Çok hoşuma gitti :) Ayrıca o Matt konusunda da... Sen de mi Brütüs?

    YanıtlaSil
  6. Çok teşekkür ederim. İkisi de hayranlık duyduğum kadınlar; ama tabi iki farklı şekilde. Daha önce hiçbir okuyucu bu konuya dikkat çekmemişti; ilginizi çekmesine sevindim. :)

    Matt'in fotosunu gördüm geçenlerde, Erasmus'a gitmiş bi şeyler yapmış. Kilo almış, çok çikkinlemiş; bi memnun oldum bi memnun oldum anlatamam :))

    YanıtlaSil
  7. Uff ne uzun bi yazıydı bölee? Okurken koca iki dilim tiramisu bitirdim yahu, bak bu gidişle kilo alcam ! (:

    YanıtlaSil
  8. Napim uzun bi' maceraydı? :P:p

    Yazının içeriğine yorum yapmamışsın ama; okudun mu doğru söyle? Yoksa sadece tiramisuyu mu yedin? :))

    YanıtlaSil
  9. tüm mattler ölsün ! =))

    YanıtlaSil
  10. evet onlarsız dünya daha sevgi dolu ve güzel olacak. inanıyorum buna.

    YanıtlaSil
  11. çok güzel enfes yazı.yüreğine sağlık canım:)

    YanıtlaSil