Bu blog'ta yazılanların her hakkı yazarın kendisine aittir. Kaynak gösterilmeden ve izni olmadan hiçbir yerde yayınlanamaz.

BALODAKİ DAVETLİLER

Popüler Yayınlar

8 Eylül 2010 Çarşamba

Cico'nun Baklavası

En son bu kadar baklava yediğimde 13 yaşındaydım. Normalde pek sık görmediğim kuzenlerimden biri ve başka üç, beş kişi daha mutfaktaydı; bir kalabalık. "Şu abidik gubidiklerden bir tane daha yiyecem" demiştim; S. ise "O abidik gubidiklerden çok yersen 'abuduk gubuduk' olursun" demişti... Babamın ölümünden bir ya da iki gün sonrası. Deli gibi günlük yazmış ve saçma sapan şeylerle kendimi neşelendirmeye, avutmaya çalışmıştım. S. benim defterimi komik birkaç hayali çizgi film karakteri gibi şeyler çizmişti; komik suratlı muzlar, şapşal ayıcıklar...

Babam öldüğünde beni ameliyatla ortadan ikiye ayırdılar. Ve bir kolumu söktüler; çok acıdı. Derken bir de bacağımı söktüler yerinden. Sonra bir de göğüs kafesimi açtılar ve kalbimin büyük bir kısmını aldılar. Önceleri bu hiç olmamış gibi davranmaya çalıştım; hala eskisi gibiymişim gibi; hala eskisi gibiymişiz gibi; uzun bir iş seyahatine gitmiş  geri dönecekmiş gibi; ya da aslında devlete çalışan çok gizli bir ajanmış da şimdilik saklanması gerekiyormuş; ama sonra yeniden görebilecekmişim gibi...

Ama hayattaki 'en sevgili' kişiyi alıp götürürse bir gün 'ölüm meleği' ne yapabilirsin ki? Sizin hiç babanız öldü mü? Benim bir kere öldü kör oldum. *

Dün değil önceki gün, annemin babası öldü. Çok çok zayıflamıştı zaten; çok çok yaşlanmıştı. Alzheimer'dı ve son bir haftadır da yemek bile yiyemiyordu; zaten tıpkı bir bebek gibi anneannem yedirmeye çalışmasına rağmen. İyice kabuğuna çekilmişti. En son konuşmamız bedenini bırakıp gitmeden bir gün önce şöyle oldu; "Cico, nasılsın? İyi misin? Bir şey ister misin? Su ister misin Cico?" "Yok..." Sesi bile çok çok az çıkıyordu; neredeyse mırıltıyla. Aslında onun acılarının dindiğini düşünüyorum. Cico şu an Alzheimer olmadığı ve tüm güzel hatıraları hatırlayabildiği, bu dünyadan çok daha güzel ve kötülüklerden arınmış bir yerde... Huzur içinde... Cico, babamın yanında. (Ki babam annemin ailesiyle anlaşamamasına rağmen Cico'yu, yani dedemi özellikle her zaman çok severdi.) Cico için üzüldüm; ağladım tabii... Ama babam için üzüldüğüm gibi değil. Babam için sonsuz gözyaşı döktüm ve hala gözlerimin önüne gelince gözleri, içim burkulur, ağlamaklı olurum. Çünkü benim kalbimdi... Hep yaralı yanım, kırık kanadım, Aşil topuğum, özüm, tüm bildiklerim, hayatta öğrendiğim ne varsa, ve özlemim, her şeyimdi... Koskoca babam. Bir gece uyudu,  sonra bir daha uyanmayıverdi...

(Orion'a düşkünlüğüm belki de çok tuhaf bir şekilde babamı hatırlattığı için...)

Onun beni izlediğini, ve sevinçlerimi ve başarılarımı gördüğünü ve bir gün ben de ruhumu teslim ettiğimde ona yeniden kavuşabileceğimi biliyorum. Her şey bu hayatın bitimiyle son buluyor olamaz; belki de yeni başlıyor olacak...

Cico, seni tabi ki hiçbir zaman unutmayacağım. Şefkatli gözlerini, yerinde esprilerini, sabırlı ve çok dinler hallerini, bilge sözlerini, yüzünü, Ağlayarak "Dede benim babam öldü" dediğimde, bana sarılışını...

Babamı görürsen lütfen ona çok iyi olduğumu söyle, başarılarımı, ona layık olmaya çalıştığımı, güçlü olduğumu söyle...

Bir de onu hala çok özlediğimi...

Nur içinde yat Cico.

Kalbimde olacaksın.

*Sizin Hiç Babanız Öldü mü? -Cemal Süreya

2 yorum:

  1. gerçekten çok güzel bir yazı... bana sahip olduklarımın değerini tekrar hatırlattı.

    Dedene ve Babana da gerçekten çok üzüldüm.Umarım şimdi çok daha iyi bir yerdedirler.

    yazılarını çook seviyorum canım =)
    iyi bayramlar.

    hazal

    YanıtlaSil
  2. Çok teşekkür ederim. Çok güzel bir yorum. :) İyi bayramlar & sevgiler..

    YanıtlaSil