Bu blog'ta yazılanların her hakkı yazarın kendisine aittir. Kaynak gösterilmeden ve izni olmadan hiçbir yerde yayınlanamaz.

BALODAKİ DAVETLİLER

Popüler Yayınlar

7 Ekim 2010 Perşembe

Generazione Mille Euro -Bir İtalyan Filmi

Dün akşam aniden bir telefon; arkadaşlar Çağdaş Sanatlar Merkezi'ne çağırıyor; İtalyan filmleri gösterimine. Gittim; zor yetiştim zaten. Çok güzel bir gece... Amerikan Kültür çıkışlarında geçtiğim yollardan geçtim; oradaki arkadaşları hatırladım; ne yapıyorlardır şimdi? İçimde açık, düğmeli yaka mor bir bluz, siyah blue jean altımda, yakası açık önden minik düğmeli ince; biraz uzun bir hırka ve kot ceket; saçlarımı arkadan ördüm; önden bir tutam bıraktım; rimel sürdüm; ve yeni aldığım doğal-kırmızı rujumu. Kulağımda da bronz renk sallantılı küpelerim, ayağımda converse.

Film başlamadan arkadaşımın elindeki kağıttan (ki o arkadaşım şuradaki aynı arkadaş -yani "Eleni") diğer gösterimi olacak filmlere baktım; içlerinden en çok "Ex" ismi çekici geldi; fakat ne yazık ki zamanı uymadığı için ona gidemeyeceğim; çünkü yarın Şevval Sam'ın konserine gidiyorum akşam. Çok hoşuma gideceğini düşünüyorum onun o tatlı, kadınsı, içten sesinin; aşk şarkıları söylerkenki.




"Sevduğum senin aşkın... ciğerlerumi dağlar
Hiç mi düşunmedun sen, hiç mi düşunmedun sen, oy
Sevduğun boyle ağlar? Sevduğun boyle ağlar..."

-o-o-o-

1000 Euro Generation çok fazla derinliği olan  bir film değil aslında. Romantik-komedi tadında. Fakat İtalyan'ları izlemek eğlenceli oluyor. "Arkadaşlar sizce bu filmin anafikri neee?" dedi Lovely dönüş yolunda. Eleni de bana dönüp; "Erkekler çükü nereye sürüklerse oraya gider. Anafikir bu." dedi. :)) Eleni'nin bu tavırlarını çok seviyorum. :) Bugün de beni arayacaktı balık yemeğe ve bir filme daha gidecektik. Ama ses seda yok henüz. Eleni Almanya'ya gidiyor doktora için. Arkadaşı D. de gidecek; ya da çoktan gitti bile. Herkes bi yerlere gidiyor azizim. Herkes gidiyor, ben kalıyorum. (Ama ben de gideceğim!... Önce Fransa'ya sonra New York'a)

1000 Euro Generation'dan da bahsetmek gerekirseee... (İzlediğim nadir İtalyan filmlerinden biri bu arada; ama daha çok izlemeliyim çünkü seviyorum o dili!) Şimdi bi eleman var. Matteo. Matteo doktoralı bir Matematikçi; olasılık hesapları falan yapıyor; arada bir de üniv.de ders anlatıyor ama üniv.de beklediği kadro çıkmamış. Bir şirkette çalışıyor; pazarlama departmanında. Ayda ucu ucuna yetecek kadar para kazanıyor ve kirasını ödemekte zorlanıyor; derme çatma bir evleri var 3 kişi kirayı paylaşıyorlar. Üçüncü eleman çekip gidince işler zora giriyor; fakat onun yerine Beatrice adında dünya şirini; Yunanca dersleri veren inanılmaz sempatik bir siyah saçlı, balıketli kız geliyor. Bu arada Matteo cidden kötü durumda; işten atılma tehlikesiyle karşı karşıya ve işyerinin çatısında sigara içerken tesadüf eseri bir sarışınla tanışıyor. Aa, sende mi bizim şirkette çalışıyorsun, hangi katta çalışıyorsun muhabbeti. Daha sonra ise film sarışınla esmerin savaşına dönüşüyor :) Bir yandan genç Matteo'nun kariyer mücadelesi ve hayallerine elveda deyip dememe; Milan'da kalma; Barcelona'ya gitme; bir Matematikçi olma ya da pazarlamada sonsuza dek sürünme bilinmezliklerine, çelişkilerine değinirken. Sarışının adı Angelica, ve pek yaman (bütün sarışınlar gibi.)









İşteee..Böyle. :)

-o-o-o-

Yukarıda Lovely'den bahsettim. Ben Lovely'yi en son 2 sene önce görmüştüm; tam iki sene oluyor. Facebook'umda ekli ama 2 senedir hiç konuşmadım. Güzel, bahçeli bir cafe'de karşılaşmıştık. Sıcakkanlı, içten bir kızdı. Bana nişanlısıyla tanışma hikayesinden bahsetmişti biraz; ve kararsız olduğundan. Nişanlısının ailesinin biraz onlarınkine göre farklı (eğitimsiz/yeterince çağdaş değil) olduğundan ve bu yüzden nişanı bozabileceğinden bile söz etmişti, yeni tanışmış olmamıza rağmen. Sonra anlatmıştı nişanlısını; Elektronik'ten bir tip; utangaç, kendi halinde, sarışın, mavi gözlü. (Sarışın, mavi gözlüyü duyunca whoah demiştim. Yaa niye bana böyle sarışın böyle mavi gözlü denk gelmiyor yaa :( Ben de isterim! Ben de isterim!) Sonra işte 2 sene sonra, bir sonbahar akşamında, Almeida'da; o bahsedilen 'nişanlı'yı gördüm; bu kez eş olarak. Evlenmişler. Ve gaaayet mutlular.

Kız kısa boylu, kocaman gözleri olan, kısa siyah saçlı, son derece doğal, ve çoook konuşkan bir kız. Böyle, söyleyecek gerçekten çok şeyi olan ve heyecanlı bir tip. Oğlansa daha kendin halinde, daha bi relax, daha bi sırıtık tipleme, o kadar umuru değil. Ama zaten o kadar konuşkan bi tipi ancak böyle sakin bi oğlan idare edebilirdi. Yani baktığımda aslında birbirlerine cuk oturduklarını düşündüm. :) (Sonra da bana nasıl bir tip cuk otururdu acaba? diye düşündüm. Sahi çok merak ediyorum bunu.) Ama işte 2 sene sonra böyle sürpriz bir şekilde karşılaşmak ve o "nişanlım var, evet, ama bilmiyorum ki ne yapsam onu, atsam mı satsam mı alsam mı bilemedim" tarzı kızı böyle evli görmek. İstanbul'a taşınmak istiyorlar. Ve kız bu konuda çok umutsuz. Olmayacak, olmayacak diyor. Bense kesin olacak diye düşünüyorum. O neye olmayacak derse olacakmış gibi geliyor çünkü artık :) Bunu gerçekten çok istediğini gördüm. Eleni'ye de Almanya'ya kesinlikle gitmesi ve dönmemesi gerektiği konusunda cesaret veriyordu. Daha sonra siyasetten, 'şimdiki gençlik'ten, ODTÜ'deki tiplerden, türbandan, dincilerden vs vs.den konuştuk. Kız Alevi bu arada (oğlan değil) Ben rejimimi bozmamak adına Ice Tea Şeftali içtim; ve hepsini bitirmedim; masadaki mısır ve leblebilere dokunmadım bile. Gecenin sonundaysa kendimle gurur duyuyordum. =))

Almeida'da çok üşüyorum. Ayaklarım, ellerim, hep donuyor. Isadora'dan çizmelerimi göndermesini istedim annemden. Ayrıca eski İngilizce defterlerimi de gönderecek çünkü Pazar günü Fransız ve İtalyan'lara İngilizce dersi vermeye başlıyorum!!! (Yuppi yuppi yuppi!) Bu insanlar birer Avrupa Birliği projesiyle burada bulunan tipler. İtalyan 6 ay daha burada. Yaptığım hizmet tamamen karşılıksız; ama Fransız da Fransızca dersi vermek istiyormuş; dolayısıyla benim de bi kazancım olacak :) Ayrıca bu kuruluşun başındaki, ismini unuttuğum beyefendiye ilk görüşmede bahsettim Fransa'ya gitmeyi çok istediğimden. 3 aylık, 6 aylık, 1 senelik projeler oluyormuş; ayarlanabiliyormuş. Gidebilirmişim :)) AIESEC'ten ayrıldıktan sonra hep oradaki ortam gibi kültürlü ve barışçıl insanların olduğu; bir şeyler öğrenilen, bir şeyler paylaşılan; ortak bir amaç için çalışılan ve aynı zamanda eğlenilen; çok eğlenilen bir ortamın özlemini çekmiştim hep. Bunun da bu şekilde denk gelmesi çok iyi oldu. Hayalim burada master'ımı tamamladıktan sonra 1 sene Fransa'ya gitmek ve orada  hayatımın ennn güzel düş gibi hayal gibi bir senesini geçirmek; Paris sokaklarında dolaşmak; o cafe'lerde portakal suyu içerken Fransızca dergiler ve şiir kitapları okumak, ve Fransızca şarkılar ve operalar ve pek çok şey  ve pek çok şey <3 <3  <3 Daha sonra da Amerika'ya gidip doktoramı yapacağım. Amerika ise bambaşka bir chapter'ın başlangıcı olacak. Daha sonra geri gelir miyim? Bilmem. Orion'la hiç karşılaşır mıyım peki bu arada? Karşılaşırsam konuşur muyum? Bir şey hisseder miyim? Bir anlam ifade eder mi?....

.o.o.o.o.

Dün gece garip bir rüya gördüm. Ormanlık yerler; deniz kıyısında oteller; bilmediğim kasabalar; buralarda bir kalabalık; bir telaş. Ne olduğunu bilmiyorum ama bir de bir yarışma varmış. Doğru kelimeyi tahmin etmek gerekiyormuş. "Trainspotting" gibi abuk bir kelimeymiş doğru cevap;ben de biraz hislerimle o olduğunu düşünüyor ve telefon açıyorum. Yaşasın, bilmişim! Ama benden  önce başka bilenler de varmış. Bu durumda kazanma şansım %26'ymış.

Çok düşük... :((

Bir de master hocamı gördüm.

Hayırdır inşallah. Çok geziyorum diymi, çok? Artık beni amaçlarıma ulaştıracak şeyleri parmaklarımla değil iki elimde; bütün kuvvetimle kavramam gerek!

7 yorum:

  1. ben şarkıda kaldım :( çok severim ve iyice bunalıma soktu beni :/
    aferin :):)

    YanıtlaSil
  2. yarın (yani bugün) konserine gidiyorum. bakalım nasıl olcak :)) umarım ağlayarak dönmem :p

    YanıtlaSil
  3. amerikan kültür, çsm, kıtır piliç var bir de.

    italyan sineması çok iyidir.

    giyimin de sevimli.

    konseri sevmişsindir herhalde.

    fransa, new york'a gidersin inşallah. harvarda da.

    tümüyle onaylayacak, kabul edecek, anlayacak biri cuk oturur. tipi, göz rengi, yaşı ayrıntı.

    sende demi rejim.

    ne ilginç ben de ingilizce dersleri veriyorum. ve ab projeleri.

    fransızca sana çok uygun. serge gainsbourg dinlersin.

    fransızca şarkılar, kitaplar ve müzikleri anlamak için yıllarca fransızca çalıştım.

    ruhunu anlayabiliyorum senin.

    orion da benim laura ashley gibi.

    amerikada seni anlayan hiç çıkmaz. sende avrupa kültürü var.

    evet, yolculuk, varmamak, göçebe ruh. bence de sana uygun.

    YanıtlaSil
  4. konseri çok sevdim tabii ki... <3 <3 <3

    bugün rejimimin 6. gününü doldurdum. 8 gün sonra diyetisyene gidiyorum; o zaman açığa çıkacak bütün günahlarım bütün arada çaktırmadan attığım çikolatalar vs. ne varsa :p hiç çikolata atmadım gerçi ama geçen bi balık restoranında 'rüya gibi' bi balık yedim:) geçen sene aldığım 10 kilocuğumu şubata kadar vermem lazım. :/ (çok kız muhabbeti oldu bu da sanırım?)

    yorumunuz her zamanki gibi çok güzel. :))

    YanıtlaSil
  5. muz ve çikolata. favorilerim.

    kiloyu da çok takma. bazen alınır bazen verilir. kendini her şekilde beğendiğine eminim.

    hedeflerine kilitlenip temizlersen yaşamını kilo da kendiliğinden gidecek.

    YanıtlaSil
  6. evet ama kilo arttıkça giyim zevki azalmasa da giyim zevkini 'gerçekleştirme' katsayısı azalıyor. en çok bunun için bir an önce eski kiloma dönmek istiyorum. giymek istediğim çok fazla güzel kıyafet var. :)

    ama evet, biraz da sıkıntılı olmak çok yedirtiyor. rejimimin 7. günü doldu; kazasız belasız atlattım çok şükür! :D

    YanıtlaSil
  7. tamam peki cute bj. eski kilona dön. 55 diyelim :)

    anlıyorum. sıkıntı yedirtir. :)
    başarılar.

    ibrahim saraçoğlu'nu oku rejim için.
    en iyisi o.

    rejim. konuşuruz onu da, zorlanırsan.

    baiser d'adieu.
    :)

    life is beautiful. arbre los ojos.
    :)

    YanıtlaSil